mitoloji etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
mitoloji etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

6 Temmuz 2019 Cumartesi

İskandinav Runik Alfabesi #18: Tiwaz (Savaş)


Tiw soylu olana güven işaretidir

bulutlu gecelere yol gösterir
yanılmaz.


Tiwaz, İskandinav mitolojisinde savaş tanrısı Tyr’in isimlerinden biri olarak geçmektedir. Savaş tanrısı ile bağlantılı olan bu rün harfi hayatınızda bir “savaş”a hazır olmanız konusunda sizi uyarır. Sizin savaşçı yönünüz ile ilgilenir.


İskandinav anlatılarında Tyr/Tiwaz adalet, cesaret, onur ve kendinden daha yüksek bir gayeye kendini adamak ilkelerini içerir. Bir savaşçı olmak tam olarak disiplin ve kararlılık gerektirir. Dışarıdan gelen baskıya boyun eğmektense kendi hakikatlerimizi yaşamamız gerektiğini bize söyler.

Tiwaz rününü kendinizi güçlendirmek ya da cesaret gerektirecek bir konuda yardım istemek için kullanabilirsiniz. Anlatılanlara göre savaşçılar silahlarını kutsamak ve güçlendirmek için bu rünü kılıçlarının, baltalarının üzerine kazıyarak savaş tanrısından yardımda talep ederdi.


Tiwaz rününün isim babası olan Tyr'den kısaca bahsetmek gerekirse;

Odin'in oğlu, gökyüzü ve savaş tanrısıdır. Tanrıların en cesurudur. Haftanın ikinci günü olan Salı günü ismini Tyr'dan almıştır (Tirsdag). Cesareti ise kurt Fenrir'e göz kulak olmayı kabul etmesinden gelmektedir. Mitolojide “tek elli tanrı” olarak bilinen savaş ve adalet tanrısı Tyr hakkında daha fazla bilgi için "Onur ve Adaletin Tanrısı TYR" isimli yazımı okuyabilirsiniz!



29 Mayıs 2019 Çarşamba

İskandinav Runik Alfabesi #13: Jera (Yıl)


Hasat zamanı mutluluk getirir
Toprak (tanrıça)
Bize parlak meyveler bahşettiğinde.


Kelime olarak “yıl” anlamına gelen Jera rünü tüm yıllık döngüden çok hasat zamanına yani tarlaların mahsül verdiği zamana değinir. Bu da dileklerinizi gerçekleştirmek için verimli bir zaman diliminde olduğunuz anlamına gelir.

Jera hagalaz, naudiz ve isa gibi üç sert anlama sahip rün harfinin arkasından gelir; soğuk ve zorlu geçen dönemin ardından bahar ve yaz ile gelen rahatlık duygusunu bize gösterir. Jera aslında “verimli mevsim” ya da “hasat zamanı” anlamına gelir. Hasat zamanı, sarf edilen çabaların doluluğa ulaştığı andır.

İskandinav inançlarında bereket ve cömertlik için tanrı Frey'e dua edilirdi. O ve kız kardeşi Freya bolluk dağıtan tanrı ve tanrıçadır. İsimleri “beyefendi” ve “hanımefendi” anlamına gelen Frey ve Freya, Vanir’in kral ve kraliçesi verimlilik tanrılarıdır. Keltler Dana ve Brigit’e, Yunanlar Demeter ve Persephone’a, İskandinavlar ise Frey ve Freya’ya bereket için dua ederdi.


Tanrı Frey toprak ile yakın ilişki içindedir. Genellikle büyükçe bir erkeklik organı taşıyor olarak tarif edilir. O, topraktan çıkan bereketin ve büyüyüşün simgesidir.


4 Nisan 2019 Perşembe

İskandinav Runik Alfabesi #10: Hagalaz (Dolu)


Dolu, taneciklerin en beyazı,
gökten aşağı döne döne iner,
rüzgar tarafından savrulur ve suya dönüşür.


Gökten yağan “dolu” anlamına gelen Hagalaz hayatımızdaki aksayışlar ve gecikmelerin habercisi olacak bir rün harfidir. Planlarınızın birden ortaya çıkacak sıkıntılar ile aksayacağı zamanları imâ eder. Özellikle o an yapmaya hazır olduğunuz planlarınızı etkiler.


Dolu, fiziksel anlamda İskandinav toplumlarının belasıdır. Köylülerin, çiftçilerin ve savaşçıların günlük hayatında, gökten düşen bu beyaz dolu taneleri bir tehlike unsuru olmuştur. Dolunun hasatı çürütecek veya denize giden bir yolculuğu engelleyecek gücü vardı.

Eski rünik şiirde (yazının girişindeki) de okuduğunuz gibi son satırında dolunun en sonunda suya dönüştüğü yazmaktadır. Sözel olarak doğru bir anlatımdır fakat anlamı daha derindir. Dolu, hayat veren güneşin doğuşu ile beraber suya dönüşür ve suyun kendisi yaşamın verimliliğinin en önemli unsurudur.


Yani, Hagalaz hayatınızda her ne kadar aksamalara sebep olursa olsun bize şansın ve şansızlığın döngüsel doğasını anlatır. Yaşadığınız yıkıcı bir olayın daha sonra nasıl bir şans kaynağı olabileceğini bize açıklar.

14 Mart 2019 Perşembe

İskandinav Runik Alfabesi #8: Gebo (Armağan)


Bir armağan geri döner verene
büyüklük ve onur ile; yardımcı olur armağan
yüreklendirir hiçbir şeyi olmayanları.


Gebo rün harfi bir hediyeyi ya da ister mal için ister zaman, enerji, sevgi için bir takas eylemini temsil eder. Size cömertçe ve fazla bir beklentiniz olmadan vermeyi öğütler. Eğer hediyeyi verirken karşımızdaki kişinin bize borçlu kaldığını düşünürsek o zaman neyi hediye etmiş oluruz? Bu yüzden hediyenin en önemli özelliği boyutu veya değeri değil arkasındaki veriliş niyetidir.


Pagan inançlı Kuzey dünyasında önemli bir gelenek olan hediye verme eyleminin arkadaşlık ve topluluk bağlarını geliştireceğine inanılırdı. Onlara göre cömertlik sahip olunabilecek en asil erdemdir.

İskandinav toplumlarında yaşamış olan insanlar tanrılarına kurban sunmayı onların kendilerine armağan ettikleri hasatlar, olanaklara karşılık olacak birer armağan olarak benimsemişlerdir.


Aesir ve İskandinav inançlarına göre Vanir tanrı ve tanrıçaları insanlığa verdikleri armağanlar konusunda oldukça cömertlerdir. Doğadaki ve yaşamın içindeki tüm bereket onların diyarlarından akmaktadır. Odin ve erkek kardeşleri Vili ve Ve insanlığa nefes, kan ve duyuları armağan etmiştir. Odin’in kendisi insanlığa rünleri armağan ederken çok büyük fedakârlıklarda bulunmuştur. (Odin’in Runik alfabesi keşfi hakkındaki yazımı buradan okuyabilirsiniz.)

Gebo, erkek ve kadın arasındaki cinsel enerjilerin değiş tokuşuna derinden bağlıdır ve bu nedenle kutsal evlilik yeminlerini ve cinsel ilişkinin kuvveti ile ilgili büyüleri derinden yönetir. 


Ayrıca Gebo, ters çevrilemeyen bir rün harfidir. Bu sebeple olumsuz herhangi bir anlamı yoktur.


27 Şubat 2019 Çarşamba

İskandinav Runik Alfabesi #7: Kenaz (Meşale)


Meşaleyi alevinden tanırız
aydınlık ve ışık getirir
soylu nefsler nerede toplandı ise.


Kenaz (ᚲ) runik harfinin kelime anlamı “meşale” olarak geçmektedir. Çam meşalesi olarak bilinen bu rün nesnel anlamda bir odayı veya dış mekanı aydınlatmak için kullanılan bir araçtır. Işık / aydınlatış kavramlarını destekleyen bir semboldür. 


Kenaz rününün meşale anlamı zihni de simgeler. Bilgi açısından aydınlanmayı, doğruluk arayışını ve becerileri de tetikleyen semboldür. Ruhsal anlamda ise içimizdeki ruhun parlaklığını temsil eder. Eğer kenaz rününü üzerinizde taşıyorsanız size zarar verebilecek kötülüklere karşı bir adım öndesiniz demektir. Koruyucu bir ründür.

Yüce Kişinin Sözleri olarak Odin’in söylemlerinin geçtiği Havamal sagasında Odin’in kenaz rünü ile bağlantılı şu sözleri, meşalenin zihni aydınlatma anlamına değinmektedir:

Alevler bir kütükten diğerine sıçrar,
ateş ateşi alevlendirir;
bir insanın zekası sözlerinde gözükür,
aptallığı sessizliğinden belli olur.


Kişisel anlamında kenaz, arkadaşlık ve sevgi kavramları ile ilgilidir. Aşık olduğunuz kişiyi meşaleniz ile aydınlatmaya yorulabilir. Birliktelikten çok aradaki sevgi yoğunluğunu ifade eder. Meşalenin ateşi ne kadar yoğun ise ışık o kadar parlaktır.


Bu gibi anlamlara bakıldığı zaman kenaz rünü alfabedeki en olumlu anlama sahip harf olarak görülmektedir. Fakat bir şekilde kenaz rünü karşınıza ters olarak çıktığında; meşale ateşinin yok edici, ısırıcı yönü ile karşılaşabilirsiniz. Kendinizi bitkin ve mutsuz hissettiğinizde hayatınızı önceden aydınlatmakta kullandığınız meşalenin artık sizin için olumlu bir yönü kalmadığını anlayabilirsiniz. Bu yüzden başka bir aydınlatış kaynağı bulmalısınız. Belki de bulduğunuz yeni bir ışık hayatınıza aydınlığı geri getirecektir.

Bu yazımızı da Wardruna'nın kenaz rün isimli parçası ile bitirelim. (Kenaz, diğer adı Kauna'dır. Bu isim Proto-Germen anlatılarda geçmektedir.)


13 Şubat 2019 Çarşamba

İskandinav Runik Alfabesi #5: Ansuz (Odin)


Ağızdır sözün kaynağı 
bilgelere bilgelik ve danışmanlık getirir.
bilge olmayanlara umut, ilham ve bereket sağlar.

Ansuz, sembolleri anlamlandırırken karşımıza çıktığında söyleyecek bir “söz”ümüzün olduğunu belirtir. Kendimizi nasıl ifade ettiğimiz ve hayatımızın merkezindeki mesajlar ile ilgilidir. Söyleyecek çok şeyimiz olabilir; fakat öncesinde derin bir nefes alıp kendimizi toparlamamız gerekir. Çünkü Ansuz rünü sözden çok sözü nasıl söyleyeceğimiz ile ilgilidir. Söyleyeceklerimiz ağzımızdan bir kez çıkacağı için dikkatli konuşmalıyız.


Ansuz’u görselleştirmeye çalıştığımızda karşımıza Odin çıkmaktadır. Odin’in yüzü bize doğru dönüktür ve bilgelik gözü yanmaktadır. İki kuzgun omuzlarına türemiştir ve iki kurt ayaklarının dibinde oturmaktadır. Bu görselleştirmeyi ilk okuduğum anda aklıma Vikings dizisinin 2.sezon tanıtım fragmanı geldi. Eğer bloğumdaki eski yazılarıma göz attıysanız Vikings dizisi ile mitoloji tanrıları arasındaki benzetmelerle ilgili olanı görmüşsünüzdür. 2. Sezon tanıtım fragmanında Ragnar karakteri de bu şekilde görselleştirilmişti.


İskandinav yaratılış mitinde Odin, ilk insan Ask ve Embla’ya hayat nefesini üfleyerek varoluşun asıl kaynağını hediye etmiştir. Odin’in varlığı size ve çevrenizdekiler için bilgelik ve vahiy kaynaklarını işaret eder. Size düşen ise bu işaretlere dikkatlice odaklanmak ve fısıltılara kulak vermektir.

Ansuz rünü karşımıza ters geldiğinde karşılıklı iletişimlerimizde sıkıntılar yaşayacağımız anlamına gelir. Bu yüzden hayatınızda ne olursa olsun ayrıntılara dikkat edin ve konuştuğunuz kadar karşınızdakinin de sözlerine kulak verin. Odin’in size söyleyeceği şeyleri işitmek için ufkunuzu açın ve hür dikkat doğayı dinleyin...


6 Şubat 2019 Çarşamba

İskandinav Runik Alfabesi #4: Thurisaz (Dev)


Dev sebep olur kadınların hastalanışına
kötü şans kimseyi mutlu etmez


Thurisaz (  ) sembolü düz şekilde karşınıza çıktığı zaman hayat düzeninizde bir takım aksamaların meydana geleceğine veya size acı verecek sıkıntılı bir sürece girebileceğinize yorumlanabilir. Güvendiğiniz, tutunduğunuz dayanaklarda sarsıntılar yaratacak sıkıntılar ile ilgilidir.



Bu rün harfinin kelime olarak ilk anlamı “dev”dir. Daha sonra Hristiyanlaşarak “diken”e evrilmiştir. Dev anlamı İskandinav efsanelerinde devlerin sürekli sıkıntı çıkaran, huysuz yaratıklar olarak tasvir edilmesinden gelir. Bu anlamda Thurisaz harfine denk gelen bir kişi büyük zorluklar yaşayabilir, hatta kendini zulme uğramış hissedebilir.

Çoğu zaman Thurisaz evde ya da işte size karşı engelleyici kimseler olduğunu da ifade edebilir. Devler geleneksel anlamda karmaşa etkenleri yaratan, kötü huylu ve bilinçsiz güçlerdir. Dolayısıyla yaşayacağınız sıkıntılar da hak edilmemiş ya da adil olmayan türden olabilir. Eski zamanlarda bu rün harfi kurbanlarına kötü şans getirmesi için kara büyü olarak kullanılmaktaydı.



Thurisaz özellikle kadınlar için tehlikeli bir semboldür. Kadınların karşılaştıkları bazı sağlık sorunlarına işaret edebilir. Bir kadın olarak yaşadığımız adet düzenindeki aksamalara, cinsel hayatımızla ya da doğurganlıkla ilgili  sorunlara yorulabilir ve bu durumlar için tıbbi tedaviye başvurmak zorunda kalabiliriz.

Eski Futhark alfabenin üçüncü harfi olan Thurisaz rününün bir de “diken” anlamı vardır. Bu anlamı eski İngiliz rünik şiirine dayanmaktadır. Volsunga Sagası’nda Odin, bir uyku dikeni kullanarak Valkyrie Bryndhild’i bir çeşit sihir ile komaya sokmuştur. Bu hikaye orijinal “Uyuyan Güzel” mitini doğurmuştur. Bir bakire, çevresi dikenlerle sarılı bir şekilde uykuya dalmıştır taa ki bir kahraman gelip onu kurtarana dek. Bu anlamıyla da Thurisaz rününün kadınlar için ne kadar zararlı olabileceğini anlamış oluyoruz.


Unutmayın ki her rün okuyucusunda anlam kazanır, siz de rünik şiirleri okurken hissetikleriniz ve anlamlandırdıklarınızı göre yorumlayabilirsiniz.

23 Ocak 2019 Çarşamba

İskandinav Runik Alfabesi #3: Uruz (Dayanıklılık)


Yaban öküzünün büyük yüksek boynuzları
onlarla boynuzlar, acımasız savaşçı
yere vurur ayağını cesurca kırlarda.


Kehanet sırasında attığınız çubuklar içerisinde Uruz (  )sembolü karşınıza düz olarak çıkıyorsa bir meydan okuma ile karşılaşacağınız anlamına gelmektedir. Bu sembol sizi güçlü bir mücadele içerisine gireceğiniz konusunda uyarır. Aşılması zor bir meydan okuma ile karşılaşabilirsiniz fakat bu meydan okuma hayata karşı ne kadar sağlam durduğunuzu ölçmenize yardımcı olacaktır. Yani sizin için her ne kadar acı verici olsa da kişisel gelişiminiz için gerekli olacak bir meydan okuma ile karşılaşabilirsiniz. Bu yüzden karşınıza çıkacak olan zorluklara karşı güçlü bir tavır sergilemelisiniz.


Çubukları attığınız anda Uruz sembolünü ters bir şekilde görürseniz karşınıza çıkacak güçlükleri kabullenmekte zorluk yaşayacağınız anlamına gelir. Sizi hayat mücadelenizde acı bir yenilginin beklediğini söyleyebiliriz. Uruz sembolü aslında tam da hayatımızın içinde olan bir tılsımdır. Tüm yaşantımız boyunca başımıza gelecek olan şeyler bazen bizi çok zorlayacak bazen ise üstesinden geleceğiz.


Şimdiye kadar Uruz’un sadece “meydan okuma” anlamına değindim. Sembolün bir de “yaban öküzü” anlamı vardır. Bu anlam ise İskandinav yaradılış mitlerine dayanmaktadır. Uruz’un bu anlamı biraz da bir önceki yazım olan Fehu (sığır) arasındaki zıtlıkta gizli.

Sığır ve yaban öküzünün karşıtlığı birinin evcilleştirilmiş diğerinin ise evcilleştirilememiş olmasından kaynaklanır. Bu buz ile ateş arasındaki ilişkiye benzer. Fehu, yaradılış hikayelerinde geçen buzu yalayarak eriten ve böylece bir dev olan Buri'nin doğmasına sebep olan Audumla ile ilişkilendirilebilir. Dolayısıyla Fehu sıcak, doğurgan ve besleyici iken Uruz doğaya meydan okuyan bir güçtür.


Her ne kadar Uruz size tehlikeli bir sembolmüş gibi gözükse de yaban öküzü anlamı ile ilgili olan kehaneti onun önemli bir anlamına değinir. Eski İskandinav kültüründe yaban öküzü genç erkeklerin, kendi erkekliklerini kanıtlayabilmeleri için savaştıkları bir düşmandı. Öküzü deviren bir erkek gerçek bir erkek olarak kabul edilirdi. Bu gelenek ile Uruz’un yiğitlik anlamına geldiğini de söyleyebiliriz.



Biz asla düşmanlarımızın silahından kaçmayacağız; aksine onların silahlarına katlanacağız.
 – Hjalmar, Hervarar saga ok Heidreks.

9 Ocak 2019 Çarşamba

İskandinav Runik Alfabesi #2: Fehu (Bereket)


Zenginlik rahatlık sağlar,
ancak fallara umut bağlayanlar ile onu paylaşmak zorundasın
tanrıların önünde yargılanmadan önce



Fehu ( ᚠ ), bereket ve bolluk anlamına gelen runik harftir. Zenginlik için akla gelen ilk rune harfi olarak fehu; servet, mal, mülk sahibi olma ve şansı işaret eder. Aynı zamanda bereket tanrıçası Freya ile ilişkili rune harfidir. Kehanette bulunduğunuz çubukları attığınız zaman fehu harfini görürseniz bu beklenmedik bir paraya veya maddi şansı işaret eder.


İlk zamanlarda fehu’nun orijinal anlamı sığır olarak geçiyordu. Sığır, hem etinden hem derisinden hem de sütünden faydalanılarak birçok gıda ve yaşam ihtiyacını karşıladığından dolayı göçebe yaşam süren İskandinavlar için bir zenginlik kaynağıdır.

Fehu harfi aynı zamanda altını ve madeni parayı da çağrıştırmaktadır. Bu harfin kehanet sırasında karşınıza çıkması zaman içerisinde para sahibi olabileceğinizi gösterir. Ancak inanışlara göre para biriktirmenin uğursuz olabileceği de belirtilmektedir. Odin’in Havamal’daki bir sözünde şöyle söylemektedir: “Para, insandan maymunlar yaratır!” (P.R.Mountfort – Kadim Viking İrfanı) Para şehveti insanları birbirine düşürebilir, sosyal yapıyı bozabilir ve kişisel çıkarları ortaya çıkarabilir. Yanlış yollarla biriktirilen para üzerine lanet çekebilir. Bu anlamda fehu her ne kadar kazancı işaret etse de bireyin kendi sahip oldukları tarafından başına bela gelebileceğini de işaret eder.



Çubukları dağıtırken fehu işareti karşımıza ters bir şekilde çıkarsa hayatınızdaki bereket akışında bir tıkanıklığa, yoksulluğa ve mahrum kalışa işaret eder. Bir önceki yazımda da bahsettiğim gibi runik harf ters olarak karşımıza gelirse orijinal anlamının tersini düşünmemiz gerekir.

Wardruna grubunun bu rune harfi ile aynı isimli bir şarkısını aşağıya bırakıyorum. Grubun şarkıları artık sizin için daha anlamlı olacak, çünkü neredeyse her rune harfine gönderme yaptıkları bir şarkıları mevcut. 

Başka bir ayrıntı vermem gerekirse Vikings dizisinin 1. Sezon 4. Bölümünde Ragnar ve tayfası ilk büyük vurgunlarını İngiltere’ye yelken açtıklarında Kral Aelle’ye ait bir kentte yapmışlardı. Bu vurgun esnasında arkada Wardruna’nın Fehu şarkısı çalıyordu. Bu vurgun ile büyük bir kazanç elde etmişlerdi.



2 Ocak 2019 Çarşamba

İskandinav Runik Alfabesi #1: Futhark Alfabesi

Eski Futhark Runik alfabe, geleneksel Kuzey Avrupa kültürlerine özgüdür ve orjinalinde 24 harf barındırmaktadır. Bu 24 harf İskandinav dünyası mitolojisinin kapılarını açan birer anahtar değerindedir. Her bir rune antik İskandinav mitinde yer alan efsanelere, masallara ve olaylara çağrışım yapar. İşte bu efsanelerin sembolleşmiş hali günümüze dek ulaşabilen runelerdir.

İskandinavya’da tüm tanrıların en yükseği olarak kabul gören Odin, Futhark runik alfabenin kaşifi ve efendisidir. Neden mi? Çünkü anlatılan mitlere göre runeler, Dünya Ağacı yani Ygddrasil’in soyundan gelir ve Odin bu alfabeyi Mimir’in kuyusundan çekebilmek için pek çok acıya katlanarak fedakarlıkta bulunmuştur. Daha önce Tanrıların Tanrısı : Odin yazımda da bahsettiğim gibi kendisi, kuyudan bir yudum su içip bilgelik kazanabilmek için Mimir’e bir gözünü feda etmişti. Runik alfabeye ise yine aynı kuyuya baş aşağı asılı 9 günün ardından ulaşabilmiştir. İşte bu yüzden runelar Odin’in zor kazanılmış bilgeliğinin sembolleridir ve runik alfabeyi yorumlayıp kehanette bulunmak isteyeceğimiz zaman Odin bizden de fedakarlıkta bulunmamızı isteyecektir. Tabii bu bir ağaca kendimi asmak değildir.

Runelerin anlamları: 


Runelar anlam olarak eylemlerimizin rehberi olan, felaketlerden bizi kurtaran, bizi güçlendiren, bizleri mal mülk sahibi yapan ve bize iç huzur veren sihirli aletler olarak tanımlanabilir. Eddalar, rune harflerini Vikinglerde sihirli bir alfabe, temsil ettiklerini kutsamak veya lanetlemek gibi kudretleri çağıracak güce sahip kabartmalar olarak belirtir.

Runik harflerin en eskisi Futhark alfabesidir. Bu isim alfabenin ilk altı harfinin seslerinden oluşmaktadır.

Fehu – Urox – Thurisaz – Ansuz – Raido – Kennaz




Bu işaretlerin çoğu birbirine karşıt anlamlar da taşıyabilir. Yani runik bir kehaneti okuma sırasında rune işareti ters bir şekilde karşımıza çıkarsa bu o harfin karşıt anlamını, karanlık anlamını değerlendirmek durumunda olduğumuzu gösterir. Fakat bu alfabe içerisinde 9 tane ters çevrilemeyen rune harfi vardır. Bunlar yukarıdan aşağıya / aşağıdan yukarıya bakıldıklarında aynı görünürler.

Runik şiiri yorumlamak:


Runik şiirler ilk bakışta anlaşılması zor gibi görünürler fakat yoğunlaştıkça bilgeliğine ulaşabilir. Runik şiirlerin ilk satırı bize rune harfinin ismini tanıtır. Peşinden gelen diğer iki satır ise runik harfin anlamını öğrenebilmemiz için bize geleneksel bazı bilgiler verir. Aşağıda size runik şiirden birkaç kıta örnek vereceğim:
Zenginlik rahatlık sağlar,
ancak fallara umut bağlayanlar ile onu paylaşmak zorundasın
tanrıların önünde yargılanmadan önce.

Bir armağan geri döner verene
büyüklük ve onur ile; yardımcı olur armağan
yüreklendirir hiçbir şeyi olmayanları.

Hasat zamanı mutluluk getirir
toprak tanrıça
bize parlak meyveler bahşettiğinde.

Charles W. Dunn’ın yapmış olduğu araştırmada bu şiirlerle ilgili şöyle bir açıklama yer almaktadır: “Hristiyanlık öncesi İskandinav şairin rolü bir şaman, bir kabile kahininin rolü gibiydi. Şiirin sihirli sürecini denetleyebilişi vasıtası ile şair bilgeliği keşfetsin ve gözler önüne sersin diye beklenirdi.” (Kaynak: P.R.Mountfort - Kadim Viking İrfanı)

Futhark alfabesini ve runeleri anlamlandırdığımız bu yazıdan sonra gelecek haftalarda her bir rune harfini ele alacağımız yazılar gelecek. Olabildiğince anlamaya ve anlamını kavramaya çalışacağız. Takipte kalın!

instagram sayfamı da takip ederek güncel bilgilere ulaşabilirsiniz: instagram/nordiklopedi

1 Aralık 2018 Cumartesi

İskandinav Mitleri #15: Yule (İskandinav Noel'i)


Yule (Jól / yoh-l olarak telaffuz edilir) günü Kuzey Avrupa halkları tarafından kutlanan bir kış festivalidir. Pagan inanca sahip olan Vikingler de tanrılarını onurlandırmak için bu günü belli ritüeller ve şölenlerle kutlar.


İskandinavya yarımadasındaki Yule kutlamaları, Hristiyanlıktan çok daha öncelerine dayanmaktadır. Hatta günümüzdeki çoğu Noel gelenekleri Vikinglerden gelen eski ritüellere dayanmaktadır. Bu ritüellerin bazılarını yazının devamında okuyabilirsiniz. Wikipedia’da Hıristiyanlığın yayılması ile birlikte Yule adı 11. yüzyıldan sonra İngilizcede Noel anlamında da kullanılmaya başlandığından bahsedilmektedir.

Yule kutlamaları Winter Solstice (Kış Gündönümü) ile Jólablót (Noel Kurbanı) günleri arasında yapılmaktadır. Araştırdığım metinlerde farklı tarihler belirtilse de bence, en uzun gece olarak bildiğimiz 21 Aralık günü kutlanmaktaydı. Çünkü güneşin yeniden doğup yükselerek dönmeye başlayacağı zaman İskandinavya’da yaşayan insanlar için kutlama yapılacak bir gün olarak kabul görmüştür. Bu da 21 Aralık gündönümünü akıllara getiriyor. Bazı kaynaklarda ise 12 Aralık veya 12 Ocak tarihlerinde kutlandığına değinilmiştir. Kutlamalar 3 gün önce başlar ve bu süre boyunca devam eder.

Bir bütün olarak Yule kutlamalarında ön plana çıkan en önemli özellik “içmek”tir. İçki kutlamaların en önemli parçasını oluşturmaktadır. İçmenin yanı sıra ziyafetler, şölenler, oyunlar ve şarkılar da kutlamalarda ön plandaydı. En önemlisi ise tanrılara ve diğer doğa güçlerine kurbanlar sunulmasıydı.

Günümüze dek varlığını sürdüren Yule gelenekleri:


Yeni yılda daha verimli hasatlar verebilmek için halk, bereket ve çiftçilik tanrısı Freyr’e büyük besili bir domuz kurban ederlerdi. Daha sonra bu kurbanın eti pişirilip yenerek kutlamalara lezzet verilirdi. Bu gelenek günümüz İskandinavya’sındaki “Noel Jambonu”nun kökenini oluşturmaktadır.


Bir başka gelenek ise çoban ya da porsuk ağacının dalları ile süslenmiş büyük meşe kütüğünden hazırlanan Yulelog’tur. Yulelog, üzerine runelerin oyularak gelecek yıl için isteklerde bulunulan bir dilek ağacı olarak belirtilmektedir. Vikingler giyecek parçaları, tanrıların küçük heykelleri, taşlar ve ağaç dallarına oydukları runeler ile Yulelog’u süslerlerdi. Bu gelenek ise günümüzdeki yılbaşı ağacı ve süslemelerini anımsatmaktadır.


Tanıdık geleneklerden bir diğeri ise Yule Keçisi’dir. Yule Keçisi, en eski İskandinav Noel sembollerinden biridir. Kökeni iki keçi tarafından arabası sürülen şimşek tanrısı Thor’a dayanmaktadır. Eski geleneklere göre çocuklar keçi derisinden elbiseler giyerek kapı kapı gezip şarkılar söyler ve karşılığında yiyeceklerle ödüllendirilirlerdi. Ayrıca Yule Keçisi ile Thor’un halkına hediyeler dağıttığına da inanılırdı. Bu bahsettiğim olay da kafalarda Noel Baba imgesini canlandırıyor. Farklı kaynaklarda Noel Baba’nın kökeninin tanrı Odin’e dayandığından da bahsedilmektedir.






21 Aralık gecesi güneşi selamlayacağımız günlerin gelişini kutlamak için siz de içkilerinizi hazırlayın ve kutlamalara başlayın. Skål!

İskandinav halkın kullanmış olduğu takvim ve ayların önemleri ile ilgili yazımı da okumanızı tavsiye ederim. Şöyle alalım sizi : Eski İskandinav Toplumlarının Kullanmış Olduğu Takvim ve Aylar

18 Kasım 2018 Pazar

İskandinav Mitleri #14: Voluspa (Kahinin Kehaneti)

Voluspa - Völuspá (Kahinin Kehaneti), Poetic Edda’nın ilk ve en bilindik şiiridir. İskandinav mitolojisi hakkında öğreneceklerimiz açısından da en önemli belgelerden biridir.
Voluspa hakkında bilinmesi gerekenler:
65 kısa kıtadan oluşan Voluspa başlangıçtan dünyanın sonuna kadar yaşanacak olaylardan, dünya tanrılarından ve canavarlardan bahsetmektedir. Şiir çoğunlukta pagan inanışlarına dayanılarak yazılmış olsa da araştırmacılara göre yazıldığı dönemde yayılmaya başlayan Hristiyanlık inancından da etkilendiği belirtilmiştir. Bu nedenle, Voluspa şiirinin günümüzdeki hali Hristiyan geleneğin izlerini de yansıtabilmektedir.

Voluspa şiiri, “kadın kâhin” anlamına gelen ve ismi bilinmeyen bir volva’nın kehanetlerinden oluşmaktadır. Bu şiirde Valfather adıyla anılan Odin, kadın kahinden insanoğlunun yaradılışını ve geleceğini kendisine anlatmasını ister ve bu konuda onu zorlar. Kadın evrenin ve ilk insanın nasıl yaratılacağından ve nasıl çoğalacağından bahseder. İnsanlık ve tanrılar kendi altın çağlarını yaşayacaklarını ve her şeyin mükemmel bir düzende ilerleyeceğini anlatır. Fakat anlatılarının ilerleyen bölümlerinde Odin’e, tanrıları ve insanlığı büyük bir kıyametin beklediğini söyler.

Ayrıca Voluspa, dünyanın sonu olacak Ragnarok’un aslında gerçek bir son olmadığını ve evrenin bir döngü içerisinde olduğunu anlatmaktadır. Voluspa şiirinde kadın kahinin gördüğü bu yeniden doğuş anı şöyle betimlemektedir:

Yeni bir dünyanın yükseldiğini görür kadın kahin,
Yine denizlerden ve bir kez daha yeşilliklerle kaplı olarak;
Kartalların gürüldeyen çağlayanların üzerinde uçtukları
Ve dağlardaki akıntılarda balık yakaladıkları.

Tüm olanların bir sonucu olarak, bir altın çağ yaşanacaktır. Tarlalar ekilmeden ürün verecek -ki bu her zaman insanoğlunun hayali olmuştur- ve bütün hastalıkların çaresi bulunacaktır.

Yazımın konusu olan Voluspa şiirinin tamamını İngilizce çevirisi ile bilikte orijinal dilinde okumak isteyenler buraya tıklayabilir.
Wardruna'dan Skald albümü öncesi sürpriz!
Vikings dizisi sayesinde çoğumuzun hayatına giren Wardruna grubunu bilirsiniz. Bilmiyorsanız da hemen size bilmeniz için bir neden söylüyorum: Bu yazıyı yazmamın asıl amacı Wardruna grubunun geçtiğimiz hafta Voluspa şiirinden aldığı çeşitli dizeler ile bestelemiş olduğu parçanın klibinin yayınlanmasıdır. Grubun ana solisti olan Einar Selvik’in solo olarak bestelediği şarkıda sırayla şiirin 1-3-57-45/47-44-59-64-65 numaralı dizeleri seslendirilmiştir. Seçilmiş olan dizeler özet olarak mitlerdeki yaradılış – kıyamet – yeniden doğuştan bahsediyor.
İlk olarak Kahin kadın tüm ulu tanrıların sessiz olmalarını ve anlatacaklarını dinlemesini ister. Valfather Odin’in isteği üzerine ilk insandan bahsetmeye başlar. Ymir’in ortaya çıkışına kadar toprak, deniz, gök kısacası hiçbir şeyin olmadığını ve toprakların kuru ve verimsiz olduğunu söyler. Arada belirtilmeyen dizelerde Ymir’in ölümüyle denizlerin, yeryüzünün ve gökyüzünün oluştuğundan ve Odin, Vili ve Ve kardeşlerin ilk insanlar Ask ve Embla’yı yarattıklarından; böylece insan soyunun nasıl çoğaldığından bahsedilir.

Şiirin 57. kıtasında artık gelecek olan kıyamet gününden bahsetmeye başlanır. Kahin kadın Odin’e güneşin yok olacağını ve yer yüzünün sular altında kalacağını; tüm evreni ateşler saracağını anlatır. Aile bağlarının zayıflayacağından ve kardeşlerin birbiri ile savaşacağından, birbirlerine ihanet edeceklerinden bahseder. Fakat yaşanacak olan bunca kıyametin ilerisini de gördüğünü ve aslında Ragnarok’un tanrıların zaferi olacağın söyler.

Yeni bir dünyanın ikinci kez yükseldiğini gördüğünü ve kartalların yeniden uçtuğunu, şelalelerin yeniden aktığını, insanların geçimlerini sağlayacaklarını söyler. Gimle’de güneşten daha güzel bir oda gördüğünü ve oraya güçlü bir liderin geleceğini, kuralları ile tüm evreni düzene sokacağından bahseder.




4 Ağustos 2016 Perşembe

Marvel Evreni ile İskandinav Mitleri Arasındaki Farklar

Mitoloji yazıları yazdığımdan şöyle bir yazıya da değinmem gerektiğini düşündüm: Marvel evreninde mitolojini işlenmesi ve bildiğimiz, okuduğumuz İskandinav mitleri arasındaki zıtlıklar.

Çizgi roman evrenine çok hakim değilim; hatta Marvel filmleri ile tanışmamın en büyük etkisi İskandinav mitolojisinden tanrıları kendi evreninde kullanmış olması diyebilirim. Fakat kullanırken en belirgin özellikleri bir kenara bırakmış ve tamamen kendisi yeni tanrılar yaratmış. Bu yazıyı da filmlerden yola çıkarak yazdım.

Marvel mitoloji vs Mitoloji kapışmasına başlıyoruz:

  • 1- Thor


Şimşek tanrısı, gök gürültüsü tanrısı yüce Thor! Thor, İskandinav mitlerinde iri yarı, kaslı, kırmızı sakallı ve uzun saçlı bir adam olarak tasvir edilmekteyken filmde sarışın, kaymak suratlı çok da olmasa normal karakterlere göre iri yarı sayılabilecek bir tanrı görüyoruz. Ayrıca kutsal eşyası olan Mjölnir adlı çekicini Marvel evrenindeki Thor çoğu zaman seyahat etmek için arada bir de şimşek çaktırmak için kullanıyor. Hatta bu çekici kendisine çağırırken giydiği sihirli eldivenleri olmadan. Şöyle bir gerçek var ki mitolojideki Thor'un Tanngrisnir ve Tanngnjóstr isimli iki tane keçisi vardır ve bu keçiler onun arabasını çekmektedir. Yani keçilerin çektiği araba ile seyahat edebilmektedir.


Thor'un Mjölnir'e kavuşmasını, yaşını doldurup kral olma vakti gelmesine bağlayan Marvel bence gerçek hikayeyi gösterebilirdi. Ya da çekiç hep onunla kalabilirdi. Biliyorsunuz ki çekiç kendisine babası Odin tarafından hediye edilmiştir. Çekicin hediye edilmesi hakkındaki bilgiye de şuradan ulaşabilirsiniz.
  •  2- Odin


Odin, bilindiği üzere tanrı topluluğu olan Aesir'in hükümdarı, diğer tanrıların ve herkesin babası, savaşçıların koruyucusu ve kumandanıdır.  Bu açıdan bir sıkıntı yok. Fakat  şöylesi bir durum var ki Odin, "Tek Gözlü Tanrı" olarak bilinmekte ve bunun sebebi ise sonsuz bilgeliğe kavuşabilmek için Mimir'e tek gözünü feda etmesidir.  2011 yılında vizyona giren ilk Thor filminde biz Odin'i iki gözlü olarak görüyoruz. İlerleyen sahnelerde ise buz devleri ile yapmış olduğu büyük savaşta almış olduğu darbeler sonucunda gözünü kaybettiğini ve bu yüzden tek gözü kapalı gezdiğini görüyoruz. Acınılası bir tanrı imajı kazandırılan Odin'in gözünü kaybetme hikayesinin keşke aslına sağdık kalarak anlatsalarmış. Ya da ne bileyim hiç savaşa girmeden tek gözü kapalı olarak gösterselermiş. Belki insanlar "Bu adamın niye tek gözü kapalı?" diye merak edip birkaç okuma yapardı. Sonra da şuradaki yazıya ulaşırdı.


Odin'in Huginn ve Muninn adında iki kuzgunu; Freki ve Geri adında iki tane kurdu; Gungnir adında bir mızrağı; Sleipnir adında da sekiz ayaklı atı vardır. Fakat filmde ne kuzgunları doğru düzgün görebiliyoruz, ne mızrağını kullandığını görebiliyoruz. Kurtlardan eser yok zaten. Thor'un ikinci filmi The Dark World'te bir ara bir kuzgun Odin'in yanına geliyor birkaç saniye durup kaçıp gidiyor. İskandinav mitlerini gram bilmeyen bir insan o kuzgunun gelmesini çok anlamsız bulabilir. Kuzgunları birkaç saniyede Odin'in Hlidskjalf adındaki tahtında oturduğu zaman görüyoruz. Tahtın her iki ucunda da minnacık iki kargacık olarak. Keşke o kuzgunların anlamını da izleyiciye gösterebilseydiniz demekten başka bir şey gelmiyor elimden. En azından savaş sahnesinde bir Sleipnir görseydik yahu.

  • 3- Sif


Uzun altın saçları ile tasvir edilen Sif, sırf bu tasviriyle "Altın Saçlı Tanrıça" olarak adlandırılmıştır. O saçların sayesinde tanrılar kutsal eşyalarına kavuşmuştur hatta. Fakat Thor filmlerinde ve çizgi romanlarında  altın saçlar yerine simsiyah saçlara sahip bir Sif görüyoruz. Hem de mitolojide Thor'un karısı olarak bilmemize rağmen çizgi roman evreninde resmen platonik aşığı ve savaş arkadaşı olarak gösteriyorlar. Çünkü koskoca gök gürültüsü tanrısı Thor bir Midgard'lıya aşık olmuş.
  • 4- Loki

Loki'nin aslında tanrı olmadığını bir dev olan Laufey ve Farbauti’nin oğlu olduğunu biliyoruz. Asgard tanrıları ile buz devlerinin arasındaki savaş sonrasında henüz bir bebekken ortada kalmış ve Odin onu evlatlık olarak yanına almıştır. Fakat filmde Loki'nin öz babasını Jotunheim'ın kralı olarak görüyoruz. İsmi ise Laufey. Laufey mitlerde geçtiği üzere Loki'nin annesinin ismiyken neden babasının ismini diye kullanmışlar anlamadım. 


  • 5- Heimdall

İskandinav mitolojisinde kendisi "tanrıların en beyazı" olarak bilinmektedir. Fakat filmde ve çizgi romanlarda gördüğümüz kadarı ile kendisi siyahi bir tanrı olarak betimlenmiştir. Marvel'ın saç ve ten renkleri ile alıp vermediği nedir bilmiyorum ama Sif sarışın değil, Thor kırmızı sakallı değil, Heimdall da tanrıların en beyazı değil... Ayrıca Heimdall dişleri altından olan bir tanrıdır sırf bu yüzden ona "Altın Diş" takma ismi bile verilmiş. Fakat filmde altın diş yerine altın zırh görüyoruz. Neyse en azından altın.


  • 6- Ragnarök

Her ne kadar pek çok zıtlık bulundursa da her iki evrenin aslında pek çok benzerliği de bulunmakta. İki taraf da Yggdrasil'in bir parçası olarak geçiyor, iki tarafında evrenleri Bifrost Köprüsü ile bağlı, iki tarafta da tanrıların yaşadığı yerler aynı gibi gibi...
Fakat söz konusu Ragnarök'a yani kıyamet gününe gelince yeniden bir farklılaşma görebiliriz gibime geliyor. Çünkü mitolojiye göre Ragnarök dünyanın sonuyken çizgi roman evreninde yaşanan olaylar sürekli dünyanın sonuna sürüklüyor bizi.  Dediğim gibi çizgi romanlarla aram olmadığından izlediğim filmler ve bazı okumalar sonucunda bu yazıyı yazdım. Üçüncü filmde neler olacağını hepimiz bekleyip göreceğiz. O gün geldiğinde Ragnarök karşılaştırması yapacağıma eminim.




26 Ocak 2016 Salı

İskandinav Mitleri #4: Onur ve Adaletin Tanrısı TYR



Tyr, yazılış olarak İngilizce bir kelime olan "tear" ile benzerlik göstermektedir. Eski Nors dilinde Týr; Eski İngilizcede Tiw; Eski Almancada Ziu; Eski Cermen dilde Tiwaz (tanrı) şeklinde yazılmıştır. Kendisi Asgard'da yaşayan Aesir tanrılarından biridir. İsmi etimolojik olarak Hint-Avrupa kökenli Dyaus kökündendir ve Zeus ve Dionysos'la aynı kökten gelmektedir. "Tür" ya da "Tiyür" diye okunur. Simgesi yukarı doğru ok şeklindedir.

Tyr'ı nasıl tanıyabilirsiniz? Elbette "tek elli tanrı" ya da "kurdun bakıcısı" diyerek.

Odin'in oğlu, gökyüzü ve savaş tanrısıdır. Tanrıların en cesurudur. Haftanın ikinci günü olan Salı günü ismini Tyr'dan almıştır (Tirsdag). Cesareti ise kurt Fenrir'e göz kulak olmayı kabul etmesinden gelmektedir.



Snorri Sturluson, Nesir Edda adlı kitabında tanrı Tyr ile Hrodrsvitnir takma adıyla anılan kurt Fenrir'in karşı karşıya gelişini anlatmaktadır. Snorri, Tyr'ın "tanrıların en cesuru ve gözü pek savaşçıların koruyucusu" olduğunu söyler. Kurt Fenrir, dişi bir devin Loki'den olma canavar çocuklarından biridir. Tanrılar, kurdun, kardeşleriyle birlik olup günün birinde dünyanın sonunu getireceğine dair bir kehanet işitirler. Bu tehlikeyi önlemek için derhal harekete geçip kurdu henüz yavruyken yakalarlar. Ama kurdun bakımıyla ilgilenme cesaretini, tanrılardan sadece Tyr gösterir. Kurt henüz yavruyken her şey yolundadır ama tüm yavrular gibi o da bir gün büyüyecektir. Tanrılar kurdun büyümeye başladığını fark ettikleri zaman onu zincire vurmaya karar verirler. Önce kurdu kandırmaya çalışırlar... Zincire vurulmayı bir güç gösterisi gibi gösterip zincir ne kadar sıkı bağlanırsa onu kırabilmenin getireceği şan ve şöhretin de o denli büyük olacağını söyleyerek kurdu zincirlemeye ikna etmeyi başarırlar. Ama işler hiç de tanrıların düşündüğü şekilde gelişmez ve ne kadar sıkı bağlarlarsa bağlasınlar, kurt her seferinde zincirleri kırmayı başarır.

Tanrılar, hünerli zanaatçılar olarak bilinen cücelerden yardım istemek zorunda kalırlar. Cücelerden, sinsice dolaşan bir kedinin ayak sesi, bir kadının sakalı, bir dağın kökü, bir ayının çevikliği, bir balığın nefesi ve bir kuşun tükürüğünden oluşan -fiziksel olarak hiç bulunmayan ya da bulunması nadir olan- altı öğeyi kullanarak bir zincir yapmalarını isterler -ki böyle bir zincirin de mit olarak geçmesi çok normal-. Cüceler bu zinciri yapmayı kabul ederler. Tahmin edilebileceği üzere, bu öğeleri kullanarak son derece ince ama bir o kadar da sağlam bir zincir yapmayı başarırlar. Hazırlanan zinciri teslim alan Tanrılar hiç zaman kaybetmeden kurdun yanına giderler. Bir yandan bu yeni zinciri takmak için kurdu kandırmaya çalışırlarken diğer yandan da demir bir zinciri kolaylıkla kırabilen bir hayvanın, bunu da kolayca kırıp kıramayacağı hakkında kendi aralarında tartışmaya başlarlar. Kurt, böylesine ince bir zinciri kırmanın kendisine hiçbir şan şöhret getirmeyeceğini ve bu işin altında bir şeylerin döndüğünü fark eder ve zincire bağlanmayı reddeder. Fakat sonradan cesaretinden şüphe edileceğinden korkan kurt, zincir takılacağı sırada tanrılardan birinin iyi niyet göstergesi olarak bir elini onun ağzına sokması koşuluyla zincire vurulmaya razı olur. Tanrılar bu öneri karşısında şaşkınlık içinde birbirlerine bakarlar. Önce hiçbiri bu tehlikeli görevi üstlenmek istemez; ama en sonunda, tanrı Tyr elini kurdun ağzına sokmaya razı olur. Böylece tanrılar hileli zincirle kurdu zincire vurmayı başarırlar. Hileli zincirden kurtulmayı başaramayan kurt, can havliyle Tyr'ın elini ısırıp koparır. Bütün tanrılar bu olayın üzerine kahkahaya boğuldular, Tyr hariç.

Tanrılar, zincire vurdukları Fenrir'i götürüp bir kayaya bağlarlar. Bir daha kimseyi ısırmasın diye kurdun dişlerinin arasına bir kılıç yerleştirirler. Kayaya bağlanan kurt, par liggr hann til ragnarøkrs yani "dünyanın sonuna dek orada kalacak"tır.


İşin içinde Loki olmasa bile onun kanından biri olduğunda bile güzel bir sonuç oluşmuyor sanırım. İlerleyen zamanlarda Loki'nin hilelerinden, yalanlarından bahsettiğim bir yazı daha gelecek. TYR konseri öncesi böyle bir yazı paylaşmak istedim kimdir bu Tyr diye merak edenlere. Heh bir de "Nasıl telaffuz ediliyor la bu grubun ismi?" diyenler için yukarıda bunu da belirtmek istedim.



Zaman ayırdığınız için teşekkürler! ^^ 

25 Ocak 2016 Pazartesi

İskandinav Mitleri #3: Valhalla ve Bifrost


İskandinav mitolojisinin pek çok farklı diyara sahip olduğunu ve bu diyarların neler olduğunu önceki yazımda sizlerle paylaşmıştım. Bu yazımda çoğunluğun ilgisini çeken Asgard'a bağlı Bifrost'tan ve savaş alanlarında ölen kahramanların getirildiği Valhalla'dan bahsedeceğim.

Valhalla (Valhöll -  "val-HALL-uh" olarak telaffuz edilir.)

"Katledilmişlerin Salonu" anlamına gelir. Odin tarafından yönetilmektedir. Kim ki savaş alanında can verirse ölenlerin yarısı Valkyrie'ler tarafından Odin'in sarayı Valhalla'ya götürülürdü; diğer yarısı ise tanrıça Freya'nın köşkü Folkvangr'a gönderilirdi. Odin'in kadın savaşçıları onun Valkyrie'leridir ve ölümsüzlük karşılığında, savaşta hangi savaşçıların ölüp hangilerinin sağ kalacaklarına onlar karar verirlerdi. Valhalla'da düzenlenen her ziyafette masanın başına Odin oturur ve savaşçılar ile birlikte şarap içer, onlar ile birlikte yemekler yerdi. Aynı zamanda Odin'in Huginn (düşünce) ve Muninn (hafıza) isimli kuzgunları da bu masada onun omuzlarında otururdu.


Eski Nors şiirlerinde Valhalla kalkanlar ve mızraklar ile çevrili, kurtlar ve kartallar tarafından korunan bir yer olarak tasvir edilmektedir. Valhalla'nın giriş kapısının dışında Glasir adında altından bir ağaç bulunur. Bu ağaç ya da koru "tanrılar ve erkekler arasındaki en güzel" olarak tanımlanır. Çeşitli yaratıklar da Valhalla'nın çevresinde yaşamaktadır. Örneği erkek  Eikþyrnir ve keçi Heiðrún, bunlar Valhalla'nın üzerinde bulunan Læraðr ağacının yapraklarını yiyerek beslenirler.

Pek çok yazar Valhalla'nın Asgard'ın bir bölümü olduğunu söyler fakat Eski Nors araştırmacıları da böyle bir şeyin olmadığını söylerler. Peki Valhalla nerededir? Edebi kaynaklara bakılacak olursa Valhalla yeraltı dünyasının bir parçasıdır hatta Helheim'da olduğu söylenebilir. Helheim ve Valhalla arasındaki en kesin ayrımı Snorri Sturluson "Prose Edda" kitabında belirtmiştir. Snorri 13. yüzyıl Hıristiyan bilginlerinden biridir ve eski Nors bilgilerini derleyen isimler arasında en önemli kişilerden biridir. Onun yazdıklarına göre savaşta cesurca hayatını kaybedenler Valhalla'ya götürülürdü. Hastalık, yaşlılık gibi sebeplerden ölenler ise bir dahaki dirilişlerine kadar kendilerini Helheim'da bulur.



Bifrost: Gökkuşağı Köprüsü (Bifröst - "BEEF-roast" olarak telaffuz edilir.)

Eski Nors mitolojisinde Aesir tanrılarının yaşadığı Asgard diyarını biz insanların yaşadığı Midgard'a bağlayan gökkuşağı köprüsünün adıdır Bifrost. Heimdall tarafından korunmaktadır. Yüzlerce kilometre öteyi gece gündüz demeden bu köprü üzerinden gözetler. Kıyamet günü yani Ragnarök geldiği zaman devler Heimdall'ın gücünü etkisiz hale getirecek ve köprüyü geçerek tanrıları öldüreceklerdir. Aynı zamanda Ragnarök'ta Heimdall Gökkuşağı Köprüsü'nün önünde boynuzunu üfleyerek tanrıları savaşa çağıracaktır.

Etimolojik araştırmalara göre Bifrost kelimesi belirsiz bir kelimedir. Orijinali "Billröst" kelimesine benzetilmektedir, anlamı da "bir anda görünüp kaybolan gökkuşağı"dır. 13. yüzyılda yazılmış olan Poetic Edda'da bu ismiyle yani "billröst" ismi ile geçen köprünün adı Prose Edda'da "bifröst" olarak geçmektedir. Prose Edda'ya göre köprü Heimdall'ın sarayı Himinbjörg'da biter. Bilginler Gökkuşağı Köprüsü'nün bildiğimiz Samanyolu'nu temsil ettiğini düşünmektedirler. Pek çok bilginin dediğine göre Bifrost "parlayan yol", "cennete giden yol" gibi anlamlara da sahiptir. Poetic Edda'da köprünün ismi iki şiirde geçmektedir: Grímnismál ve Fáfnismál. Prose Edda'da da  Gylfaginning ve Skáldskaparmál isimli başlıkların içinde geçmektedir.

Vikingler korkak bir şekilde ölmektense savaşta cesur bir şekilde ölerek Valhalla'ya gitmek istemişlerdir. Onlar için Valhalla'ya gidebilmek adeta bir ödül anlamına gelmektedir. Odin ile karşılıklı içki içerek ziyafetin keyfini çıkaracaklarına inanırlar.

Bifrost'u ise Marvel filmlerinde pek çok defa görme imkanımız oldu. Asgard tanrıları Odin'in izni olduğu müddetçe Heimdall tarafından korunmakta olan köprüyü kullanarak Dünya'ya gidebilmektedirler. 

Her yazıya bir şarkı koyma linkimizde ise bu hafta Judas Priest dinliyoruz! 

18 Ocak 2016 Pazartesi

İskandinav Mitleri #2: Yaratılış, Yaşam Ağacı ve Diyarlar

Ağaç kavramı her kültürde büyük bir anlama sahiptir. Ağaç tüm mitlerde, efsanelerde, yaratılış hikayelerinde yerini almış ve bugüne kadar da dinlerle birlikte anlamını korumayı başarmıştır. Dünya kültürlerinin hikayelerine baktığımız zamanda "ağaç" kavramı "yaşam" ile özdeşleştirilmiş ve anlamlar arasında benzerlikler görülmektedir. Hint geleneklerinde ruhlar yaşam ağacının dallarına konmuş kuşlar olarak sembolize edilmiştir. İbrani geleneklerinde ise yaşam ağacının meyvesi ölümsüzlük sağlamaktadır. İskandinav geleneklerinde ise yaşam ağacı yaratılışın temelini oluşturmaktadır. 


Yggdrasil (Yaşam Ağacı - Kader Ağacı)


Yggdrasil'in sembolize edilişi eski İskandinav kültürlerine dayanmaktadır ve İskandinav kozmosunun temelinde bu ağaç bulunmaktadır.  Yggdrasil "Ygg'in Atı" anlamına gelir ve buradaki -drasil- at anlamındadır;  -ygg- ise Odin'in diğer isimlerinden biridir. Aynı zamanda bilgi arayışında olan Odin dokuz gün dokuz gece bu ağaca asılı kalmıştır.


Diğer adı ile Yaşam Ağacı mitolojide dev bir ağaç olarak sembolize edilmekte ve üzerinde Dokuz Diyar'ı taşımaktadır. Yggdrasil üç devasa köke dayanmaktadır. Bir kökü Asgard'a tanrıların evine uzanmaktadır. İkinci kök buz devlerinin evi olan Jotunheim'a uzanmaktadır. Üçüncü kök ise Niflheim'ın buzdan bölgesine ve kaynayan pınar Hvelgermir'e uzanmaktadır. 


İskandinav yaratılış hikayeleri de tam bu Yaşam Ağacı'nın diyarlarından oluşmaktadır. Yaratılış hikayesinin kökleri, buzla kaplı alanlarla Niflheim'ın donmuş dünyası ile Muspell'in sıcak krallığı arasındaki iki kozmik bölge arasındaki sınır çizgisinde başlar. Bu iki bölgenin etkileşiminden ilk varlık dünyaya gelir; buzdan dev Ymir. 


Muspell'in ısısı Niflheim'ın buzunu çözmeye başladığında, kötü dev Ymir ortaya çıktı. Sonra ilk inek olan Audhumla eriyen buzdan çıktı ve içmesi için Ymir'e süt verdi. Ymir sütü içip Muspell'in sıcak havasıyla iyice terlemeye başladı. Sol kolundaki terinden iki dev daha oluştu, bir tanesi de bacaklarındaki terden oluştu. Audhumla buzu yaladığında, Buri isimli başka bir dev buzun içinden çıktı. Bu buz devler kozmosu yönetti. 

Buri'nin oğlu Bor, Bölthorn isimli devin kızı ile evlendi ve üç çocukları oldu: Odin, Vili, Ve.  Ymir etrafındaki herkese zalimce davranırdı ve Bor'un oğulları ondan nefret ettiği için onunla savaşıp koca dev Ymir'i öldürdüler. Bedenini dünyayı yaratmak için bir materyal olarak kullandılar.  Kafatasından gökyüzünü, beyninden bulutları yaptılar. Kemiklerindne kayaları yarattılar, kanından denizler ve nehirler oluştu. 

İskandinav yaratıcı tanrıları Odin, Vili ve Ve'nin nesnelere nefes verme ve canlı şeylerin şeklini değiştirme gücü vardı. Bu güçle kozmosta yeni ırklar yarattılar. Örneğin; Ymir'in etinden doğan küçük kurtçuklara benzeyen cüceleri zeki insansı yaratıklara dönüştürdüler. Daha da önemli bir çift kütüğe hayat vererek ilk erkek ve kadını yarattılar, Ask ve Embla'yı. 

İlk Erkek ve Kadın

Odin, Vili ve Ve sahilde yürürlerken, kıyıda ıslanmış bir çift kütük buldular. Üçü bu ölü ağaçlara can vermeye ama onları farklı şekilde yaratmaya karar verdiler. Kütükleri insansı şekillerde yeniden biçimlendirdiler ve onlara hayat verdiler. Odin kütüklere nefes ve hayat, Vili zeka ve duygu, Ve de onlara görme ve duyma duyusu verdi. Ask ve Embla yaşayacak yere ihtiyaç duyduklarında yaratıcıları onlara krallıklarını yani Midgard'ı kurdu. Tanrılar Ask ve Embla'ya bitkilere ve yaratıklara bakma sorumluluğu verdiler. Böylelikle kendi diyarlarını besleyebilecekleri yere yerleştiler ve insan ırkı olacak büyük aileler kurmaya başladılar. 



Dokuz Diyar

Niflheim: Sisler Diyarı
Diyarlar arasında en karanlık ve soğuk bölgedir. Ayrıca Dokuz Diyar'ın ilkidir ve Ginnungagap'ın kuzey bölgesine yerleştirilmiştir. Nilfheim diyarında sürekli kaynayan ve köpüren üç kuyu vardır ve bu kuyular Nidhug isminde büyük bir ejderha tarafından korunmaktadır.

Muspelheim: Ateşler Diyarı
 Muspelheim (eski Nors adıyla Múspellsheimr) evrenin en güneyindeki bölgedir. Muspelheim yeryüzü lavlar ile kaplı her bölgesinden alevler, kıvılcımlar çıkan sisli bir diyardır.  Muspelheim'da ateş devleri, şeytanlar ve bu diyardaki tüm yaratıkların hükümdarı olan Surtr yaşar. Nors inanışlarına göre Ragnarök yani kıyamet gününde Surtr'ın orduları tanrılara saldıracak ve onları yok etmeye çalışacaktır ve alevden kılıcı ile Freyr'i öldürecektir. 

Asgard: Aesir Tanrıların Diyarı
Hayat ağacının en üst bölgesinde yer almaktadır ve burada İskandinav mitolojisinin tanrı ve tanrıçaları yaşamaktadır. Asgard'daki erkek tanrılara Aesir, kadın tanrılara Asynjur denmektedir. Odin, Asgard'ın kralı ve Aesir tanrılarının en üst rütbelisidir. Odin, Frigg ile evlenmiştir ve böylece Frigg Asgard'ın kraliçesi olmuştur. Asgard kapılarının ardında Valhalla bulunur ve savaşta ölen tanrılar ve savaşçılar Valhalla'ya gelirler. 

Midgard: İnsanların Diyarı
Midgard (eski Nors adı ile Miðgarðr) yani "Orta Dünya" Yaşam Ağacı'nın orta bölgesinde Asgard'ın aşağısında yer almaktadır. Midgard ve Asgard "Bifrost" adındaki Gökkuşağı Köprüsü ile birbirine bağlanmıştır. Migard'ın çevresi büyük ve geçilmesi imkansız bir okyanus ile çevrilidir. 

Jotunheim: Buzdevlerinin Diyarı
Jotunheim (eski Nors adı ile Jǫtunheimr) buzdevlerinin yaşadığı diyardır. Buzdevleri Aesir tanrılarının en büyük düşmanlarıdır. Bu diyar çoğunlukla buzlarla kaplı, kayalıklarla dolu ve vahşi bir görünüme sahiptir. Jotunheim, buzdan bir dev olan Ymir tarafından yaratılmıştır. Fakat Odin kardeşleri Vili ve Ve ile Ymir'i öldürmüşlerdir. 

Vanaheim: Vanir Tanrılarının Diyarı 
Vanaheim (eski Nors adı ile Vanaheimr) Vanir tanrı ve tanrıçalarının diyarıdır. Vanir tanrıları İskandinav tanrılarının en eski kollarından biridir. Vanir tanrı ve tanrıçaları büyü ve büyücülüğün ustalarıdır. Aslında kimse Vanaheim'ın nasıl bir diyar olduğunu ve tam olarak nerede konumlandığını bilmemektedir.  Ne zaman ki Aesir ve Vanir tanrılarının savaşı biterse işte o zaman Asgard'a üç Vanir tanrısının geleceğine inanılmıştır; Njord ile  çocukları Freya ve Freyr. 

Alfheim: Elflerin Diyarı
Alfheim (eski Nors adıyla Ālfheimr) Asgard'ın sağında bulunmaktadır ve adete bir cennete benzemektedir. Buradaki elfler evrenin en güzel yaratıkları olarak nitelendirilmiştir. Elfler "Koruyucu Melek" olarak anılmıştır. Tanrı Freyr, Alfheim'ın hükümdarıdır. Elfler doğanın ve doğurganlığın ikincil tanrı ve tanrıçalarıdır. İnsanlara bilgelikleri ve büyülü güçleri ile yardım etmişlerdir. Ayrıca müzik ve sanatın da ilham kaynağı olarak bilinmektedirler.

Svartalfheim: Karanlık Elflerin Diyarı
Svartalfheim (eski Nors adıyla Svartálfr) karanlık elflerin diyarıdır. Karanlık elfler güneşten nefret ederler çünkü güneş ile temas ettikleri anda taşa dönüşürler; bu yüzden yeraltında yaşamaktadırlar. Karanlık elfler korkunçturlar ve insanlarla acı çektirirler. Pek çok inanışa göre karanlık elfler kabusların asıl sebepleridir. Geceleri uyuyan insanların yanlarına oturarak kulaklarına kötü rüyalar fısıldarlar ve böylece onları avlamış olurlar. 

Nidavellir: Cücelerin Diyarı
Nidavellir (eski Nors adıyla Niðavellir) karanlık alan anlamına gelir ve  cücelerin diyarıdır; onlar kayalıkların altında mağaralarda yaşamlarını sürdürmektedirler. Hreidmar bu diyarın kralıdır. Cüceler ustalık becerileri ile meşhurdurlar. Tüm tanrıların kutsal eşyalarını onlar yapmışlardır. Thor'un çekici, büyülü yüzük, Odin'in mızrağı bunlardan en bilinenleridir. 




Tüm diyarları üzerinde barındıran Yggdrasil yani Yaşam Ağacı mitler içinde önemini korumuştur. Öyle ki Odin bilgi için ağacı feda etmemiş; ağaç için kendini feda etmiştir. Hatta tanrılar ve toplumun diğer yöneticileri Odin ile birlikte fikir alışverişi yapmak ve önemli konuları görüşmek için Yggdrasil'in çevresinde toplanarak tanrılar meclisini oluşturmuşlardır. 

Anlatılabilecek en güzel özetli şekilde bu konuları da paylaştım sizlerle, zaman ayırdığınız için teşekkür ederim. Takipte kalın ^^

Týr hazır İstanbul'a gelecek bu da bir ısınma şarkısı olsun!