freyr etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
freyr etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

29 Mayıs 2019 Çarşamba

İskandinav Runik Alfabesi #13: Jera (Yıl)


Hasat zamanı mutluluk getirir
Toprak (tanrıça)
Bize parlak meyveler bahşettiğinde.


Kelime olarak “yıl” anlamına gelen Jera rünü tüm yıllık döngüden çok hasat zamanına yani tarlaların mahsül verdiği zamana değinir. Bu da dileklerinizi gerçekleştirmek için verimli bir zaman diliminde olduğunuz anlamına gelir.

Jera hagalaz, naudiz ve isa gibi üç sert anlama sahip rün harfinin arkasından gelir; soğuk ve zorlu geçen dönemin ardından bahar ve yaz ile gelen rahatlık duygusunu bize gösterir. Jera aslında “verimli mevsim” ya da “hasat zamanı” anlamına gelir. Hasat zamanı, sarf edilen çabaların doluluğa ulaştığı andır.

İskandinav inançlarında bereket ve cömertlik için tanrı Frey'e dua edilirdi. O ve kız kardeşi Freya bolluk dağıtan tanrı ve tanrıçadır. İsimleri “beyefendi” ve “hanımefendi” anlamına gelen Frey ve Freya, Vanir’in kral ve kraliçesi verimlilik tanrılarıdır. Keltler Dana ve Brigit’e, Yunanlar Demeter ve Persephone’a, İskandinavlar ise Frey ve Freya’ya bereket için dua ederdi.


Tanrı Frey toprak ile yakın ilişki içindedir. Genellikle büyükçe bir erkeklik organı taşıyor olarak tarif edilir. O, topraktan çıkan bereketin ve büyüyüşün simgesidir.


29 Kasım 2016 Salı

Eski İskandinav Toplumlarının Kullanmış Olduğu Takvim ve Aylar

Daha önce İskandinav mitolojisindeki tanrıları ve tanrıçaları anlattığım yazımda onların isimleri ile bağlantılı olan “haftanın günleri”ni de belirtmiştim. Haftanın günlerini belirtip bir yıl içerisindeki ayların neler olduğunu belirtmezsem olmaz diye düşündüm. Bu yazımda eski Norsların kullanmış olduğu takvimden ve bu takvimin günümüzde hangi günler/aylar arasına denk geldiğinden bahsedeceğim.

Eski Nors takvimleri iki mevsimden oluşmaktaydı. Bunlardan biri Skammdegi yani kış, diğeri ise Nóttleysa yani yaz mevsimleridir. Her mevsim 6 aydan, her ay ise 30 günden oluşmaktadır. Takvime göre yaz aylarının isimleri “Harpa, Skerpla, Sólmánuðr, Heyannir, Tvímánuðr ve Haustmánuðr” kış aylarının simleri ise Gormánuðr, Ýlir, Mǫrsugr, Þorri, Góa ve Einmánuðr”dur.


Kış ayları:

 Gormánuður  (14 Ekim – 13 Kasım tarihleri arasını kapsar)
Yılın ilk kurbanı 14 Ekim’de kışın gelişini karşılamak ve güzel bir yıl geçirmek adına bereket tanrısı Freyr için adanmaktaydı. Bu günden sonra hasatlar iç mekanlara toplanmaya başlanıyordu.

Vikings dizisinin ilk sezonunda izlemiş olduğumuz Uppsala Tapınağı’nda geçen seçilmiş  insanların ve hayvanların kurban edildiği bölümde de tam olarak bu ayın gelişi anlatılmaktaydı.

Ýlir  (14 Kasım – 13 Aralık tarihleri arasını kapsar)
Bu ayın adı Odin’in isimlerinden biri olan Jólnir ile aynı kökenden gelmektedir ve Noel ile bağlantılı olduğu söylenmektedir. Ayrıca inanışlara göre Ýlir, yılın en karanlık ayı olarak geçmektedir. Çünkü bu ay geldiği zaman Güneş tanrıçası kuzey halkından olabildiğince uzaklaşır ve gözden kaybolurdu. Bu ay boyunca ortalıkta karanlık güçler dolaşırmış ve insanlar evlerinde yani iç mekanlarda aktivitelerini devam ettirirmiş. Yule yani Noel zamanı insanlar komşularıyla (1 Kasım’dan önce) hep beraber bira içip eğlenirlerdi.

Mǫrsugr (14 Aralık – 12 Ocak tarihlerini arasını kapsar)
Geçen birkaç ay boyunca sürekli et yiyen insanlar bu süre zarfında kilo almış olurlar ve zor geçecek bir bahar ayı için hazır hale gelmiş olurlar. Bu ay içerisinde 21 Aralık’a kadar Noel kutlamaları devam eder ve Güneş tanrıçasının yeniden doğacağına inanılırdı. 21 Aralık’ta güneşin tekrar doğmayacağından korkan halk bölgenin en yüksek dağına gökyüzünü gözetlemesi için rahip gönderirdi. Rahip dağdan mutlu bir şekilde döndüğünde güneşin yeniden doğacağına inanılır ve büyük şölenler düzenlenirdi. Ayrıca 25 Aralık tarihi “Annelerin Ayı” olarak kutlanmaktaydı.

Þorri (13 Ocak – 11 Şubat tarihleri arasını kapsar)
Bu ay Eski Norslarda “erkeklerin ayı” olarak bilinmektedir. Húsfreyia yani “ev halkının hanımı” evinin kapısının önüne çıkar ve Þorri’yi (Bare Frost – Şiddetli don olayı) evine davet etmek üzere çağırdıkları ritüele öncülük ederdi. Don evlerin kapısına dayandığı zaman Húsbondr’ı yani “ev halkının lideri”ni dansa davet etmeniz gerekirdi. Bu ay boyunca her erkek kendisine bir gün seçer ve seçtiği gün hava iyi olursa gelecek yıl o güne kadar şanslı bir yıl geçirir. Tam tersi seçtiği gün hava kötü olursa gelecek yıl o güne kadar kötü şans peşini bırakmaz. Erkeklerin seçtikleri günlerde eşleri onlara her zamankinden daha çok ilgi gösterirdi.



Ayrıca Þorri ayı boyunca Frost adlı dev yardım amacıyla oğlu Sné (Snow) ve torunları Þorri (Bare Frost), Fonn (Thick Snow), Drífa (Snowing), Mjoll (Dry New Snow) için tüm doğayı ele geçirirdi.

Góa (12 Şubat – 13 Mart tarihleri arasını kapsar)
Bu ay ilk tohumların toprağa ekildiği aydır. Ayrıca Góa ayı “kadınların ayı” olarak bilinmektedir. Bir önceki ayda yapılan ritüellerin aynısını bu ay kocaları eşlerine yapar ve ev halkının lideri evinin kapısının önüne çıkarak Bakire Gói’yi (Góablót) evlerine davet eder.

Einmánuður (14 Mart – 13 Nisan tarihleri arasını kapsar)
Bu ay içerisindeki 21 Mart günü hepimizin de bildiği gibi “Bahar Ekinoksu” olarak bilinmekteydi ve bereketli bir dönem geçirmek için kurbanların verildiği bir gün olarak kutlanmaktaydı. (Gormánuður ayında olduğu gibi bu ay da tanrıçalar için kurbanlar adanmaktaydı.) Bu ayda ayrıca küçük erkek çocukları için de kutlamalar yapılırdı.

Yaz ayları:

Harpa (14 Nisan – 13 Mayıs tarihleri arasını kapsar)
Harpa İskandinav efsanelerinde geçen ve yazın gelişini simgeleyen dişi bir ruhun adıdır. Yazın ilk günü (14 Nisan) olarak kabul edilen günde üç büyük kurban adanırdı. Bu ayda küçük kız çocukları ve baharın gelişi ile ortaya çıkan dişi ruhlar için kutlamalar yapılırdı.

Skerpla (14 Mayıs – 12 Haziran tarihleri arasını kapsar)
Skerpla da Harpa gibi efsanelerde geçen dişi bir ruhun adıdır fakat bu aya neden onun ismi verildiğine dair herhangi bir bilgi bulunmamaktadır.

Sólmánaður (13 Haziran – 12 Temmuz tarihleri arasını kapsar)
Yılın en görkemli ayı olarak bilinmektedir. Çünkü Güneş tanrıçası tamamen gecelerin kontrolünü ele geçirir; halk da Güneş’i onurlandırmak için kutlamalar yapar.



Heyannir (13 Temmuz – 14 Ağustos tarihleri arasını kapsar)
Bu ay içerisinde samanlar toplanır ve kurutulmaya başlanır. Bazı kaynaklarda bu ayın ismi Ormamánaður (Yılan Ayı) olarak da geçmektedir.

Tvímánaður (15 Ağustos – 14 Eylül tarihleri arasını kapsar)
Bu ay içerisinde tahıllar hasat edilmeye başlanır. Bazı kaynaklarda bu ayın ismi Kornskurðarmánuður (Mısır Kesme Ayı) olarak da geçmektedir.

Haustmánaður (14 Eylül – 13 Ekim tarihleri arasını kapsar)
Bu ay geldiğinde artık insanlar kış için tüm hazırlıklarını tamamlamış olur. Ayrıca hazırlanan biralar da demlenmiş olur.

Ayrıca bu ay içerisinde geçen 21 Eylül günü Sonbahar Ekinoksu olarak bilinmektedir. Alfablót (Elf Fedakârlığı) adı verilen kutlamalar yapılır. Alfablót, Pagan/İskandinav toplumlarının son baharın bitişini kutladığı ve tüm ürünlerin toplanıp hayvanlarının en besili olduğu zamandır.


4 Ağustos 2016 Perşembe

İskandinav Mitleri #13: Ateş Devi Surtr

Daha önceki yazılarımda evrenin yaratılışı ve ardından oluşan Dokuz Diyar'dan bahsetmiştim. Surtr da evrenin yaratılışında büyük role sahip olan alevler diyarı Muspelheim'ın hükümdarı ve güneydeki ateş devlerinin başıdır.

İsmi Surt, Surtr, Surtur gibi pek çok şekilde telaffuz edilmektedir. Eski Nors dilinde ise adı "siyah" ya da "esmer" anlamı taşımaktadır. "Tanrıların Kaderi" olarak da anılmaktadır; ama buradaki 'kader' kelimesi ölümden daha fazla anlam taşımaktadır. Loki'nin de manevi babası olarak bilinmektedir.

İskandinav mitlerindeki inanca göre Surtr, Muspelheim'daki yoldaşlarını da yanına alıp Aesir ve Vanir tanrılarına karşı Ragnarök'ta savaşacaktır. Alevden yapılmış olan kılıcı ile kıyamet gününde ortaya çıkacak ve her şeyi bu kılıç ile yakacaktır. Ayrıca İskandinav mitlerinin en önemli tanrılarından biri olan Freyr'i de o öldürecektir. Fakat yarattığı alevler yüzünden kendisi de ölecektir. Bazı kaynaklara göreyse kıyamet gününde Surtr dünyayı alevlerle kaplayacak ve bir anda her şeyi yakıp kül edecektir.


  • Muspelheim'ın hükümdarı Surtr'un adı 1963 yılında İzlanda'da başlayan bir volkanik hareketlenme sonucu deniz tabanından yüzeye doğru çıkan küçük bir volkan adasına verilmiştir. Adaya "Surtr'un Adası" anlamına gelen "Surtsey" adı verilmiştir. 
  • Satürn gezegeninin doğal uydusu olan "Saturn XLVIII" uydusu da Surtur adını almıştır.
  • Jüpiter gezegenin uydusu (ayı) olan "Io"nun üzerinde bulunan bir volkana da Surt adı verilmiştir.


Yazı ile ilgili güncel bir haberi de belirtmek isterim:

Surtur, Marvel evrenine ait Thor çizgi romanlarında da adı geçen bir karakterdir. Ve bu karakterin kullanılması merakla beklediğimiz "Thor: Ragnarok" filmi için onaylandı.


Geçtiğimiz günlerde Marvel Studios'un SDCC'deki panelinde Thor: Ragnarok filmine ait bazı konsept çalışmalar yayınlandı. Ne yazık ki henüz biz onları göremiyoruz ama bu konsept çalışmaların içine alev devi Surtur da dahil edildi!

 Surtur, 1952 yılında çıkan Journey into Mystery #97 serisine Stan Lee ve Jack Kirby tarafından eklenmişti. Dokuz Diyarlar'dan birine hükmeden ve günü geldiğinde Asgard tanrılarından intikamını alacak bir iblis olarak çizgi romanlarda işlenmiştir.  Ayrıca tanrıların çöküşünü bize anlatan kıyamet gününde Asgard'ı mahvetmekte de başarılı olmuştur.

Film 3 Kasım 2017'de vizyona girecek.



Filmin de konusu olan ve İskandinav toplumunun 'kıyamet günü' olarak benimsediği Ragnarök hakkında ayrıntılı bilgi almak için ise sizi İskandinav Mitleri #6: Ragnarök adlı yazıma yönlendirmek isterim. :)

3 Ağustos 2016 Çarşamba

İskandinav Mitleri #11: Şimşek Tanrısı Thor

Odinoğlu Thor (Þórr), babasından sonra İskandinav mitlerindeki en güçlü tanrı olarak bilinmektedir. Cermen mitlerinde Donar, Donner, Thunraz; Anglosakson mitlerde Thunor olarak adı geçer. Gök gürültüsü, şimşek, fırtına tanrısıdır. Aynı zamanda onurlandırma, şifa verme, bereket sağlama gibi güçleri de vardır. Haftanın dördüncü günü olan Perşembe ismini Thor'dan almaktadır (Torsdagr).

Odin ve Fjörgyn (Frigg)'in oğludur.  Sif ile evlenmiş ve bu evliliğinden Trud ve Modi adında çocukları olmuştur. Ull ise Sif'in oğludur ve Thor onu da üvey evlat olarak kabul etmiştir. Ayrıca dişi dev Jarnsaxa'da Magni adında bir oğlu da vardır. Thrudheim (Kudretin Yeri) 'daki 540 odalı Bilskirnir adlı sarayda ailesi ve çocukları ile yaşamını sürdürmektedir. Burası Asgard'ın en büyük evi olarak bilinir. Tanngrisnir ve Tanngnjóstr isimli iki tane keçisi vardır. Bu keçiler Thor'un arabasını sürmektedir. 

Thor bir savaşçıdır ve onun düşmanları, tanrıların da düşmanları olan devler, canavarlar ve tarih öncesi güçlerdir. Bu düşmanları arasından en büyüğü ise Ragnarök'ta ortaya çıkacak olan aynı zamanda üvey kardeşi Loki'nin de çocuğu olan Jömurgandr (Midgard Serpent)'dır. Bu yüzden ona "Dünya Yılanı'nın Düşmanı" da denmektedir. Genellikle iri yarı, kaslı ve güçlü, kırmızı sakallı ve uzun saçlı bir adam olarak tasvir edilmektedir. Yeyip içmekten keyif alan bir tanrıdır.

Snorri Sturluson, Şimşek Tanrısı Thor'u şu sözlerle anlatmaktadır:

Thor, tanrıların en önemlisidir. Ona "Aesir’in Thor’u" ya da "Savaşçı Thor" da denir. Tüm tanrıların ve insanların en güçlüsüdür. Üç değerli eşyası vardır. Bunlardan ilki, buz canavarlarının ve uçurum devlerinin nerede olurlarsa olsunlar havaya kaldırıldığını anlayabildikleri Mjölnir denen kudretli bir çekiçtir. Mjöllnir'in kelime anlamı "parçalayıcı"dır. Çekici Brokk ve Eitri isimli iki cüce kardeş yapmışlardır. Çekiç yapılırken Loki sinek kılığına girip cüceleri ısırarak rahatsız edince bir kaza olmuş, çekicin sapı kısalmıştır. Thor’un sahip olduğu şahanelerden bir diğeri ise Megingjard adındaki güç kemeridir. Thor bu kemeri taktığında tanrısal gücü ikiye katlanır. Üçüncüsü ise, sahip olduğu şeylerin en değerlisidir: Demirden eldivenler. Bu eldivenler olmaksızın çekicini savuramaz.


Thor, Vikingler için özellikle saygı gösterilmesi gereken bir tanrıydı. Bremenli Adam, Uppsala’daki tapınakta eşkâlleri Odin, Freyr ve Thor olarak belirlenebilecek üç tanrı heykeli olduğunu söyler. “Onlardan en güçlü olanı” Thor idi ve ortada yer alıyordu. Thor, “havaya hükmeder, yıldırımları, şimşekleri, rüzgârları, yağmurları, elverişli hava koşullarını ve ekinleri” yönetirdi. Eğer salgın hastalık ya da kıtlık baş gösterecek olursa, kurban adanacak ilk tanrı Thor olurdu. Thor, adı Viking çağında hem erkek (Thorsteinn ve Thorfinnr) hem de kadın (Thorgerðr ve Thorgunnr) kişi adlarında kullanılabilen yegane tanrıydı.

Snorri  bir hikayesinde Thor’un kötü dev Hrungnir’i nasıl yok ettiğini şöyle anlatmaktadır:

Hrungnir, taş kafalı ve taş kalpli, gudubet bir devdir. Taştan yapılma son derece kalın bir kalkanı ve omzunda taşıyabileceği kadar büyük olan ve silah niyetine kullandığı bir bileğitaşı vardır. Bir gün, Hrungnir ile Odin, atlarının hünerleri konusunda kavgaya tutuşurlar. Odin atıyla birlikte kaçar, Hrungnir de öfke içinde onun peşine düşer. O kadar hızlı gitmektedir ki, Asgard’a vardığında durmayı başaramaz ve kapıları kırıp sarayın içine dalar.

Tanrılar, buna rağmen onu bir içki alması için içeriye davet ederler. Hrugnir zilzurna sarhoş olur ve tanrıları yok edip tanrıçaları nasıl kaçıracağı hakkında laflar gevelemeye başlar. Aesir’in çağırttığı Thor, büyük bir hışımla bu düşmanlarına içkiyi kimin ikram ettiğini öğrenmek ister. Hrungnir, Odin’den kendisini orada bulunduğu sürece korumasını talep eder ama tarafsız bir alanda, ülkelerinin topraklarının sınırında Thor ile dövüşmeyi de kabul eder.

Hrungnir, evine gidip kalkanını ve silah olarak kullandığı bileğitaşını yanına alır. Diğer devler, bu dövüşün sonucu hakkında tahminler yürütmeye başlayıp Hrugnir’in dövüşü kaybetmesinden kaygı duyarlar. Bu yüzden, yüreği bir kısraktan alınmış olan, balçıktan devasa bir savaşçı heykeli yaparlar. Hrungnir, kendi tanığı olarak getirdiği balçık dev ile dövüş meydanına gelir ve Thor’u karşılamak için hazır bekler. Ama balçık dev Thor’u gördüğünde korkudan altına işeyecektir. Thor ise koşu yarışmalarının şampiyonu olan Tialfi’yi kendi tanığı olarak getirir. Tialfi, Hrungnir’e kalkanını önünde tutmasa daha iyi olacağını, zira Thor’un yer altından geleceğini ve onu bu şekilde hazırlıksız yakalayacağını söyleterek onu yanıltmaya çalışır. Buna kanan Hrungnir, kalkanını yere koyup onun üzerine çıkar ve bileğitaşını da her an saldırabilmek için elinde hazır bulundurur.

Thor yine alışılageldik öfkesiyle dövüş meydanına çıkar ve çekicini Hrungnir’e fırlatır. Hrungnir de bu hamleye aynı şekilde yanıt verir ve o da bileğitaşını Thor’a savurur. İki silah ortada çarpışır. Bileğitaşı parçalara ayrılır; bir parçası yere (dünyadaki bütün bileğitaşlarının çıkarıldığı yere) düşer, geri kalanıysa Thor’un kafasına sıkışır. Thor oracıkta yere yığılıp kalır. Ama kudretli çekici Miollnir, hedefine doğru yoluna devam edip Hrungnir’in kafasını patlatır. Hrungnir de bir bacağı yerde yatan Thor’un üzerine gelecek şekilde yere yığılır. Bu arada Tialfi de balçık devi katleder. Thor, devin bacağı ile yer arasında sıkışmıştır. Thor’un henüz üç yaşındaki oğlu Magni gelip de bacağı oradan tek hamlede kaldırıncaya dek, kimse bacağı yerinden oynatmayı başaramaz.


Thor eve döner fakat bileğitaşının bir parçası hâlen kafasına sıkışmış haldedir. Tanrılar, soluğu gizemli Aurvandil’in karısı olan cadı Groa’nın yanında alırlar. Cadı, Thor’a büyülü sözler söyler ve taş parçası gevşemeye başlar. Bu mitin inancına göre evdeyken bileğitaşları ortalıkta bırakılmaz; olur da ortalıkta bırakırsanız Thor’un kafasına sıkışmış olan parça da titremeye başlar.

Yazıyı da bomba gibi bir Manowar şarkısı ile bitirmek isterim!

Thor the mighty, thor the brave! Crush the infidels in your way.
By your hammer let none be saved! Live to die on that final day.
  



İskandinav Mitleri #9: Altın Saçlı Tanrıça Sif

Uzun altın saçları ile tasvir edilen Sif tahıl, tarım ve bereket tanrıçasıdır. Şimşek ve fırtına tanrısı Thor'un karısıdır. Fakat Thor ile evlenmeden önce dev Orvandil ile bir süre evli kalmış ve Ull (Görkemli) adında bir çocuğu olmuştur. Thor ise onu evlat edinmiştir. Thor ile birlikte olduğu süreçte ise Trudr (Güç) ve Modi (Cesur) adında çocukları olmuştur. Gezegenler sisteminde yer alan Venüs gezegeni adını Nors mitolojisine göre Sif'ten almıştır.

  • Altına niçin Sif’in saçları denir?


Bir gün, Loki Sif’in saçlarını keser. Sif’in kocası Thor buna çok sinirlenir ve onun üzerine yürür. Köşeye sıkışan Loki, hemen son derece hünerli zanaatçılar olan cücelere gidip Sif için altın saçlar yaptıracağına söz verir. Bu saçlar, Sif’in kafa derisinden adeta ilk saçları gibi doğal yollarla çıkacaklardır. Böylece, Loki cücelere altın saç, bir gemi (Skidbladnir) ve bir de mızrak (Gungnir) ısmarlar. Loki, sonuçtan öylesine etkilenir ki, Eitri adında zanaatçı bir biraderi olan Brokk adlı cüceyle düşüncesizce –kellesini ortaya koyduğu- bir bahse tutuşur. Üzerine bahse girdikleri şeyse, Eitri’nin birbiriyle aynı güzellikte üç farklı şey yapamayacağıdır. Eitri hiç vakit kaybetmeden işe koyulur. Ocağa bir yaban domuzu postu koyar ve kardeşi Brokk’tan ocağın ateşini, kendisi dur diyene dek körüklemesini ister. Brokk, ateşi körüklemeye başlar. Eitri’nin dışarı çıkmasıyla birlikte, içeri giren bir sinek Brokk’un koluna konar ve onu ısırmaya başlar. Brokk ise hiç oralı olmaz. Eitri geri dönüp ocağı açar ve içinden en karanlık geceleri dahi aydınlatabilecek parlaklıkta altından kılları olan bir domuzu çıkarır. Ardından, Eitri ocağa bu kez bir külçe altın koyar ve kardeşi Brokk’un yine ateşi körüklemesini ister. Aynı sinek yine ortaya çıkar ve bu kez Brokk’u boynundan ısırır. Brokk, ısırığa aldırmaz ve işine devam eder.

Eitri geri dönüp ocaktan bu kez Draupnir denen altın bir yüzük çıkarır. Her dokuz gecede bir, bu yüzükten ağırlığınca sekiz yüzük daha peyda olur. Üçüncü kez işe koyulduğunda ise ocağa demir koyar. Bu kez sinek Brokk’u göz kapağından ısırır. Brokk, gözüne damlayan kanı silmek için ateşi körükleme işini bir anlığına boşlar. Eitri geri döndüğünde, ona az kalsın işi berbat ediyordun diye çıkışır. Yine de ocaktan ham demir değil, bir çekiç çıkarır. Sinek işe karıştığı için çekicin sapı çok kısa olmuştur. Ama çekiç, bu haliyle, hedefinden asla şaşmayan ve onu atan ele geri dönebilen ve sapının küçüklüğünden ötürü gömleğin cebine dahi sığabilen muhteşem bir silaha dönüşmüştür. Buraya kadar işleri karıştırmaya çalışan sineğin kim olduğunu hepimiz biliyoruz; Loki.

Loki’nin girdiği bu bahsi kimin kazanacağına kim karar verecek diye düşünecek olursak; Odin, Thor ve Freyr hakemlik için toplanırlar. Loki, mızrağı Odin’e, altın saçları Thor’a, gemiyi ise Freyr’e verir. Ardından sıra Brokk’a gelir. Brokk, yüzüğü Odin’e, yaban domuzunu Freyr’e, çekici ise Thor’a verir. Tanrılar, kendilerini devlerden koruyabilecek bir silah aradıkları için, çekicin bu hazinelerden en değerlisi olduğuna karar verirler. Loki bahsi kaybetmiştir, kendi hayatını satın almaya çalışır ama Brokk her seferinde “kesinlike olmaz” der.


Loki bir yolunu bulup oradan kaçar. Ama Thor onu yakalayıp cücelere teslim eder. Brokk tam onun kellesini kesmeye hazırlanırken kanunlara riayet etmeyi pek seven tanrının aklına birden ilham gelir: Kellesini kaybetse bile boynu yine onda kalacaktır. Bu yüzden Brokk, muhtemelen ileride boş boğazın teki olmasın diye, onun kafasını kesmek yerine ağzını diker. Böylece kurnaz Loki’miz yine hayatını kurtarmış olur.


2 Ağustos 2016 Salı

İskandinav Mitleri #5: Aesir, Vanir ve Bazı Krallar

İskandinav mitlerindeki tanrı ve tanrıçaları tanıtmış olduğum ilk yazımda aslında size sadece Aesir tanrılarını saymış oldum, bunların yanında bir de Vanir adı verilen tanrı topluluğu vardır.

Ass sözcüğü, ‘tanrı’ anlamına gelen Germence bir sözcükten türetilmiştir. Bu sözcüğün Gotik çoğul hali Lantince bir metinde asnis olarak ve ‘yarı tanrı’ anlamına gelen semideos şeklinde tercüme edilmiş haliyle geçmektedir. Vanr ise daha sorunlu bir sözcüktür. Eski İskandinav dillerinde ‘dost’ anlamına gelen vinr ve Latincede ‘aşk tanrıçası’ anlamına gelen Venüs sözcükleriyle ilişkilendirilen yorumlar da dikkat çekicidir.

Karşılaştırmalı diller uzmanı olan dünyaca ünlü Fransız bilgin Georges Dumézil, Aesir ve Vanir arasında yapılan ayrımın köklerinin çok eski tarihlere dayandığını ve Hint – Avrupa kökenli diğer halkların dinlerinde de bu ayrımın bulunduğunu öne sürmüştür. Dumézil’e göre, Vanir, yaşanan bir savaşın ardından daha üst mevkiye gelmiş olan aşağı mevkilere ait tanrılardır. İki tanrılar topluluğu arasında yaşanan bu mücadele Heimskringla1’da komşu halklar arasında yaşanan bir savaş olarak anlatılır:




Odin, Vanir’le savaşmak için bir ordu kurdu. İki taraf da vatanını kahramanca savundu ve sırayla zaferler kazandı. Birbirlerine ağır kayıplar verdirdiler. Birbirlerinin topraklarını yağmaladılar. Ve her iki halk da bitmek tükenmek bilmeyen bu savaştan usandığında, barış yapmak için bir araya geldiler; ateşkes imzalayıp birbirlerine rehineler verdiler. Vanir, en gözde adamları olan Niord ve oğlu Freyr’i rehin verdiler. Buna karşılık Aesir, verilen her türlü devlet işinin altından kalkabileceğini söyleyerek Hœnir denen adamı onlara teslim etti; yanına da yardımcısı niyetine çok akil bir adam olan Mimir’i verdiler. Vanir ise bu davranışa karşılık olarak, ülkelerindeki en zeki adamı onlara verdiler. Bu adamın adı Kvasir idi.

Hœnir, Vanaland’a gittiğinde ona derhal bazı yetkiler verildi. Mimir, ona hangi durumda nasıl konuşması ve ne söylemesi gerektiğini öğretti. Böylece Hœnir, yanında Mimir olmadan katıldığı mahkemelerde ya da toplantılarda, karşısına getirilen bütün zor davalarda hep aynı yanıtı verdi ve “bırakalım başkası karar versin” dedi. Derken Vanir, Aesir’in rehine takası sırasında kendilerini kandırdıklarından şüphelendiler. Mimir’i yakalayıp kellesini kestiler ve Aesir’e geri gönderdiler. Odin, Mimir’in kellesini teslim aldı ve çürümesin diye üzerine baharatlar sürüp, büyü yaptı. Bu işlem, Mimir’in kesik başına konuşabilme ve Odin’e pek çok karanlık sırrı anlatabilme gücü verdi.

Odin, Niord ve Freyr’i kurban törenlerini yönetecek kişiler olarak seçti. Niord’un kızının adı Freyja idi. O da kurban törenlerini yönetenlerdendi ve Aesir’e Vanir arasında yaygın olan seiðr (büyü) yapmayı öğreten de o oldu. Niord, Vanir arasında yaşarken öz kız kardeşi ile birlikte olmuştu. Bu davranış, Vanir arasında meşruydu ama Aesir arasında yakın akrabaların birlikte olmaları kesinlikle yasaktı.

Tanrılar arasında ayyuka çıkmış en büyük rezaletlerden birini görmek istiyorsak, Loki ve hasımları arasında yaşanan atışmanın nasıl utanç verici eylemlere ve davranışlara dönüştüğünü anlatan Lokasenna şiirine başvurmalıyız. Niord, oğlunun herkes tarafından sevilmesi ve tanrılar arasında bir prens olarak görülmesiyle övündüğü sırada, Loki ona şu sözlerle sataşır:


Kes artış şunu Niord, dizginle biraz kendini.
Saklamayamayacağım yaptığın rezilliği,
Övündüğün oğlunu kendi kız kardeşinden peydahladığını.
Gerçi senden beklenmeyecek bir şey değil bu.

Freyja araya girmeye çalıştığında, Loki ona da çatar:

Senin bilirim ben Freyja, kapa çeneni
Sen de sütten çıkmış ak kaşık değilsin hani.
Bu saraydaki Aesir’in ve Elflerin hepsi
Girmiştir senin koynuna.

Loki, verdiği bir sonraki karşılıkta ise, Freyja’yı erkek kardeşiyle birlikte olmakla suçlar…

Söz gelimi seiðr yapmak yararlı olduğu kadar, tehlikelidir de; zira yapanlara başkalarına zarar verebilme ya da ezoterik2 bilgilere ulaşabilme gücü veren bir büyü biçimidir. Odin’in bunu bildiği ve ona bunu muhtemelen Freyja tarafından öğretilmiş olduğu söylenmektedir:

Odin, büyük bir kudreti de beraberinde getiren Söz seiðr yapabilme beceresine sahipmiş; gerçekten de onu bizzat uygulamış. Bu gücü kullanarak insanların yazgılarını ve gelecekte meydana gelecek olayları bilebilirdi. İnsanoğlunun başına ölümü, kör talihi ya da hastalıkları musallat edebilir ya da bir kimsenin gücünü ya da zekasını, bir başkasına aktarabilirdi. Ama elbette bu gücün de bir bedeli vardı: Büyüyü yapan kişiye, bir erkek için son derece utanç verici bir şey olduğuna inanılan bir kadınsılık kazandırmaktaydı. Bu yüzden, nasıl büyü yapılacağı yalnızca kadınlara öğretilirdi.



Bununla birlikte, Vanir tanrılarının, insanoğluna genellikle hayrı dokunmaktaydı. Dumézil onları ‘sağlık, gençlik, doğurganlık ve mutluluk’ tanrıları olarak görür. Ayrıca, ikiz tanrılardan söz eder. Sözünü ettiği bu ikizler muhtemelen Freyr ile Freyja’dır. Niord’un da bir kız kardeşi (karısı) olması gerekir ve onun izi de biraz güç olsa da İskandinav mitlerinde bulunabilir. 1.yüzyılda yaşamış olan Romalı tarihçi Tacitus, Kuzey Denizi’ne komşu Germen kabileleri tarafından tapılan bir tanrıçanın varlığından söz etmiş ve kendisinin “Toprak Ana” olarak yorumladığı bu tanrıçaya (Niord adıyla tamamen kökteş bir sözcük olan) Nerthus dendiğini bildirmiştir. Bu tanrıça, takipçilerine huzur ve bereket sağlamaktaydı. Niord, İskandinav kaynaklarda, zenginlik, bereket, ticaret ve balıkçılık tanrısı olarak geçer. Freyr ise elverişli hava koşullarının sorumlusudur; dolayısıyla, üretim, huzur ve refah tanrısıdır. İnsanlar, büyük Uppsala tapınağında bulunan ve Freyr’i tasvir ettiğine inanılan bir erkek heykeline, kendilerine bereketli bir evlilik nasip etsin diye adaklar adayıp yalvarırlarmış.


Bu gibi temaların Ortaçağ günlük hayatında çok önemli bir yere sahip olmasından ötürü, aslında Vanir tanrıları hakkında elimizde pek çok mit olması gerekir. Ama şaşırtıcı biçimde, bu tanrılar hakkındaki mitlerin pek azı günümüze dek varlığını koruyabilmiştir. Bunların bazıları da yalnızca dolaylı olarak değinmelerden ibarettir. Sözgelimi, Freyja çok az bilinen bir tanrı olan Od ile evliymiş. Od, her yolculuğa çıktığında, tanrıça onun ardından ağlarmış. Freyja kocasını aramak için yollara düşer ve bu yolculukları sırasında farklı ve tuhaf takma adlar kullanırmış. Bu yüzden, Freyja’nın maceralarını anlatan muhtemelen pek çok mit vardır. Freyja, kocası için gözyaşı döktüğünde, dökülen bu gözyaşları altına dönüşürmüş. Bu yüzden altına gönderme yaparken ‘Freyja’nın gözyaşı’ ya da ‘Freyja’nın eriyen gözkapağı’ gibi bir dizi eğretileme geliştirilmiştir.


Kayıtlarda yer alan en ayrıntılı Vanir miti, Freyr’in dişi bir dev olan Gerd’e duyduğu tutkuyu anlatan bir aşk öyküsüdür. Şehvet ve bereket tanrısına yaraşır nitelikteki bu öykü ‘Skirnir’in Yolculuğu’ anlamına gelen For Skirnis şiirinde anlatılır. Odin’in, Hlidskjalf denen ve üzerinden dünyanın her yerini görebileceği görkemli bir tahtı vardır. Bir gün Freyr bu tahta çıkma cüretini gösterir ve daha sonra bu küstahlığından ötürü cezalandırılır. Tahta çıktığında kuzeye doğru bakmış (ve herkes bilir ki kuzeyde devler yaşar) ve orada parlak kolları olan güzeller güzeli bir kız görmüştür. Görür görmez kıza vurulan Freyr, kara sevdadan yataklara düşer. Oğlunun halini hiç beğenmeyen Niord, Freyr’in uşağı olan Skirnir’i bu durumun sebebini araştırması için görevlendirir. Skirnir, Freyr’e niçin bu kadar kederli olduğunu sorar ve çocukluk arkadaşı olmaları hatrına, sırrını ona anlatması için yalvarır. Freyr, dostunun ısrarı karşısında daha fazla dayanamaz ve aşkını itiraf eder. Skirnir’e o kızı bulup kendisine getirmesi için yalvarır. 

Skirnir, yolculuğun çok çetin geçeceğinin farkındadır. Bu yüzden, Freyr’in muhteşem atını ve en büyük hazinelerinden biri olan, kendi başına dövüşebilen kılıcını ödünç alır. Böylece, Skirnir yola koyulur ve sonunda, sürekli uluyan bekçi köpeklerinin etrafında nöbet tuttuğu, devlerin mekanına varır. Dışarıda oturmakta olan bir çoban, ona içeriye girmemesini öğütler. Skirnir çobanı dinleyip mekana girmekten vazgeçtiği sırada çıkagelen Gerd, kuzeyli konukseverliğine yakışır bir şekilde, onu bir içki alması için içeri davet eder ve ona ziyaret sebebini sorar. Skinir, olan biteni Gerd’e anlatır ve Freyr’in aşkına karşılık vermesi için ona Vanir tanrılarının muazzam bir servete sahip olduklarının açık bir kanıtı olan şu hediyeleri takdim eder: on bir altın elma ve her dokuz gecede bir kendisini çoğaltan bir yüzük. Fakat Gerd, yeterince altını olduğu gerekçesiyle bu teklifi reddeder. Skirnir, bunun üzerine, Gerd razı olana dek gitgide çirkinleşen (ve gizemli hale gelen) tehditler savurur. Gerd sonunda pes eder ve Freyr’e varacağını söyleyip dokuz gün süre ister. Bunun üzerine, Skirnir eve döner. Freyr dışarıda neler olup bittiğini duymak için can atmaktadır. Skirnir ona Gerd’in mesajını ilettiğinde Freyr, her gerçek aşığı kalbinden vurabilecek olan şu sözleri söyler:

Uzundur bir gece. İki gece ise daha uzun;
Nasıl dayanayım ben üç geceye?
Bir ay bile daha çabuk geçip giderdi önceden,
Böylesi bir evlilik arifesinden.


Kimi karanlık noktaları olmakla birlikte For Skirnis aslında en anlaşılan İskandinav mitlerinden birini anlatmaktadır. Gerd sözcüğü, Eski İskandinav dilinde ‘etrafı çevrili arsa, tarla’ anlamına gelen bir cins isim olan gardr ile bağlantılıdır. Dolayısıyla, Freyr ve Gerd’in birlikteliği, bereket tanrısıyla ekili toprakların yaptığı kutsal evliliğin bir anlatımı olarak görülebilir. Sonuçta, For Skirnis şiiri mutlu sonla biter.



Niord ile Freyr, İsveç’in halef-selef kralları olarak tanımlanırlar. Freyr oldukça sevilen bir kraldı; onun krallığı sırasında hasatlar bereketliydi ve ülkede İsveçlilerin sebebini krallarından bildikleri uzun süreli bir barış hali egemendi. Freyr, topladığı vergilerle ve haraçlarla, Uppsala’daki büyük tapınağı yaptırdı.

 Freyr hastalanıp yatağa düştü. Hastalığı ilerleyince, adamları nasıl bir yol izleyeceklerini uzun uzun düşündüler. Birkaç kişi dışında kimsenin onun yanına yaklaşmasına izin vermediler ve bu arada üç penceresi ile tek kapısı olan bir höyük inşa ettiler. Freyr öldüğünde, naşını gizlice bu höyüğe taşıdılar ve İsveçlilere onun halen sağ olduğunu söylediler. Onun cesedini üç yıl boyunca orada tuttular. Toplanan tüm vergi paralarını, altını ilk pencereden, gümüşü ikinci pencereden, bronzu ise üçüncü pencereden olmak üzere höyüğün içine boşalttılar. Böylece barış ve bolluk dönemi devam etti…  Bütün İsveçliler Freyr’in çoktan ölmüş olduğunu fark ettiklerinde bile barış ve bereket dönemi halen sürmekteydi. Freyr’in naşı İsveç’te kaldığı sürece durumun böyle devam edeceği sonucuna vardılar ve bu yüzden onun cesedini yakmayı reddettiler. Ona ‘dünyevi şeylerin tanrısı’ anlamına gelen veraldargod adını verip barışın ve bolluğun sürmesi için ona kurbanlar adadılar.

Bu öykü hiç kuşkusuz tanrı Freyr’in maceralarına özgü - zenginlik ve bereket gibi - birtakım öğelere sahiptir, ama aslında kral olmanın da tanrı olmak kadar önemli olduğunu vurgulamaktadır. Ne de olsa, köken olarak ‘lord’ anlamına gelen bir cins isim olan Freyr, Eski İngilizcede hem dünyevi hem de uhrevi kralları nitelemek için kullanılan frea sözcüğüyle bağlantılıdır. Daha yakın tarihli Ortaçağ öykülerinden anlaşıldığı kadarıyla, ilk İskandinav kralları, ekinlerden ve sığırlardan bol verim alınabilen barış ve refah dolu mevsimlerin yaşanmasını sağlayabildikleri ölçüde halklarından saygı görürlerdi. Kimi efsanelere göre, bu konuda başarısız olan krallar katledilmekteydiler. Bazı kayıtlara göre, İsveç’in kaçak kralı Olaf da bunlardan biriydi. ‘Ağaç kesen’ lakaplı Olaf, ülkenin batısına kaçmış ve oradaki ağaçları kesip toprakları ekilebilir hale getirmiştir. Bunun üzerine, Olaf’ın ekilebilir hale getirdiği toprakların ne denli verimli olduğunu gören başka sürgünler de ona katılmışlardır.


Bir başka kral öyküsü ise halkına uzun süreli barış dönemi yaşatmış olmasıyla ünlü Frothi hakkındadır. Frothi öldüğünde, hizmetkarları ülkedeki huzur ortamını koruyabilmek için bu durumu halktan saklamaya karar vermişler. Kralı mumyalamışlar ve onu sanki başka türlü seyahat etmeye mecali yokmuş gibi gösterecek şekilde bir tahtırevan üzerinde taşıyarak, uzun bir süre boyunca kırsal bölgelerde gezdirmişler. Ancak cesedi çürüyüp kokmaya başladığında onu defnetmeye karar vermişler. Frothi adı ‘verimli, bereketli’ anlamına gelen frodr sıfatıyla bağlantılıdır. Ülkedeki huzur ortamı bozulmasın diye cesedi hizmetkarları tarafından ülkesinin topraklarında oradan oraya gezdirilen kralın öyküsü ile Güzel Saçlı Harald’ın babası olan Norveçli efsanevi kral Kara Halfdan’ın kaza sonucu ölümünü anlatan öykü arasında ufak tefek benzerlikler de bulunmaktadır.

Halfdan, Hadeland’daki bir şölenden evine dönmektedir ve izlediği yol onu donmuş Randsfiord’a çıkarır. Mevsim bahar olduğu için, buz üzerinde seyahat etmek hiç de güvenli değildir. Randsfiord üzerinden geçerlerken, buzlar aniden kırılır ve Halfdan ile yanındakiler oracıkta boğulur. Kral ve maiyetinin cesetleri daha sonra bulunur. Halfdan, özellikle halkına bereketli mevsimler getirmesiyle ünlenmiş bir kraldır. Ringelerike halkı, onun cenazesini kendi topraklarına gömmek için alıp götürmek ister. Ama Halfdan’ın egemenliği altındaki Romerike, Vestfold ve Heidmark gibi diğer yerlerin halkları ise buna, kralın cenazesi nereye gömülürse mevsimlerin orada bereketli geçeceği gerekçesiyle, karşı çıkarlar. Herkes kralın cenazesini ister. En sonunda, devlet adamlarına yaraşır bir tavırla uzlaşmaya varırlar ve kralın cesedini dört parçaya bölüp her bir parçayı bir bölgeye gömerler. Araştırmacılar Norveç’te Halfdan Höyüğü denen dört farklı yer olduğunu ileri sürmüştür.


Bu gibi efsanelerin ardında kimi yaygın İskandinav mitleri ya da belki de Germen mitleri yatmaktadır. Hatta bazı dinsel adetler bile bunlardan türemiş olabilir. Vanir tanrıları, İskandinav dininin pratiğinde açıkça önemli bir yere sahiptiler. İskandinav toplumunda tarım ve ticaret alanlarındaki zenginliği sağlayıp yönetilmekteydiler. Bu yüzden, Vanir tanrılarının genellikle adak tanrıları olarak anılıyor olmaları şaşırtıcı değildir. Mantığa aykırı görünse de, böylesine önemli bir tanrılar topluluğu hakkında ancak çok az mitin günümüze dek varlığını koruyabilmiş olmasının sebebi, belki de bu tanrıların pratikte sahip oldukları önem olabilir. 12.yüzyıl tarihçilerinden Bremenli Adam, Uppsala’daki büyük pagan tapınağı ve o tapınakta yapılan ayinler hakkındaki gözlemlerini derlemiştir. Tapınağın içinde üç büyük tanrının resmi bulunmaktadır. Adam, bunlardan birini Fricco diye adlandırır ve onun “ölümlülere barış ve sefa ihsan eden” birisi olduğunu söyler. Ama elbette bu sima aslında Freyr’den başkası değildir.

 Bu sefer yazım biraz daha tarihi bilgi içerikli olduğu için ağır gelmiş olabilir ama bir kez daha okunursa bence akılda kalıcı şeyler bulabilirsiniz. Hatta güzel bir Wardruna parçası eşliğinde okursanız daha da akılda kalıcı olabilir... 



1Heimskringla: Snorri Sturluson (1179 – 1242) tarafından yazılan ve Norveç krallarının yaşam öykülerini anlatan saga türü destanın adıdır.
2 Ezoterik: İçe yönelik anlam/ileti, asıl olarak belirli kişilerin içselliği ile sınırlandırılmış felsefi öğretilerdir.