İskandinav mitlerindeki tanrı ve tanrıçaları tanıtmış olduğum ilk
yazımda aslında size sadece Aesir tanrılarını saymış oldum, bunların yanında
bir de Vanir adı verilen tanrı topluluğu vardır.
Ass sözcüğü, ‘tanrı’
anlamına gelen Germence bir sözcükten türetilmiştir. Bu sözcüğün Gotik çoğul
hali Lantince bir metinde asnis olarak ve ‘yarı tanrı’ anlamına gelen semideos
şeklinde tercüme edilmiş haliyle geçmektedir. Vanr ise daha sorunlu bir
sözcüktür. Eski İskandinav dillerinde ‘dost’ anlamına gelen vinr ve Latincede
‘aşk tanrıçası’ anlamına gelen Venüs sözcükleriyle ilişkilendirilen yorumlar da
dikkat çekicidir.
Karşılaştırmalı diller uzmanı olan
dünyaca ünlü Fransız bilgin Georges Dumézil, Aesir ve Vanir arasında yapılan
ayrımın köklerinin çok eski tarihlere dayandığını ve Hint – Avrupa kökenli
diğer halkların dinlerinde de bu ayrımın bulunduğunu öne sürmüştür. Dumézil’e
göre, Vanir, yaşanan bir savaşın ardından daha üst mevkiye gelmiş olan aşağı
mevkilere ait tanrılardır. İki tanrılar topluluğu arasında yaşanan bu mücadele
Heimskringla1’da komşu halklar arasında yaşanan bir savaş olarak anlatılır:
Odin, Vanir’le savaşmak için bir ordu
kurdu. İki taraf da vatanını kahramanca savundu ve sırayla zaferler kazandı.
Birbirlerine ağır kayıplar verdirdiler. Birbirlerinin topraklarını
yağmaladılar. Ve her iki halk da bitmek tükenmek bilmeyen bu savaştan
usandığında, barış yapmak için bir araya geldiler; ateşkes imzalayıp
birbirlerine rehineler verdiler. Vanir, en gözde adamları olan Niord ve oğlu
Freyr’i rehin verdiler. Buna karşılık Aesir, verilen her türlü devlet işinin
altından kalkabileceğini söyleyerek Hœnir denen adamı onlara teslim etti;
yanına da yardımcısı niyetine çok akil bir adam olan Mimir’i verdiler. Vanir
ise bu davranışa karşılık olarak, ülkelerindeki en zeki adamı onlara verdiler.
Bu adamın adı Kvasir idi.
Hœnir, Vanaland’a gittiğinde ona derhal
bazı yetkiler verildi. Mimir, ona hangi durumda nasıl konuşması ve ne söylemesi
gerektiğini öğretti. Böylece Hœnir, yanında Mimir olmadan katıldığı
mahkemelerde ya da toplantılarda, karşısına getirilen bütün zor davalarda hep
aynı yanıtı verdi ve “bırakalım başkası karar versin” dedi. Derken Vanir,
Aesir’in rehine takası sırasında kendilerini kandırdıklarından şüphelendiler.
Mimir’i yakalayıp kellesini kestiler ve Aesir’e geri gönderdiler. Odin,
Mimir’in kellesini teslim aldı ve çürümesin diye üzerine baharatlar sürüp, büyü
yaptı. Bu işlem, Mimir’in kesik başına konuşabilme ve Odin’e pek çok karanlık
sırrı anlatabilme gücü verdi.
Odin, Niord ve Freyr’i kurban törenlerini
yönetecek kişiler olarak seçti. Niord’un kızının adı Freyja idi. O da kurban
törenlerini yönetenlerdendi ve Aesir’e Vanir arasında yaygın olan seiðr (büyü) yapmayı öğreten de o oldu. Niord, Vanir arasında yaşarken öz kız kardeşi ile
birlikte olmuştu. Bu davranış, Vanir arasında meşruydu ama Aesir arasında yakın
akrabaların birlikte olmaları kesinlikle yasaktı.
Tanrılar arasında ayyuka çıkmış en büyük
rezaletlerden birini görmek istiyorsak, Loki ve hasımları arasında yaşanan
atışmanın nasıl utanç verici eylemlere ve davranışlara dönüştüğünü anlatan
Lokasenna şiirine başvurmalıyız. Niord, oğlunun herkes tarafından sevilmesi ve
tanrılar arasında bir prens olarak görülmesiyle övündüğü sırada, Loki ona şu
sözlerle sataşır:
Kes artış şunu Niord, dizginle biraz kendini.
Saklamayamayacağım yaptığın rezilliği,
Övündüğün oğlunu kendi kız kardeşinden
peydahladığını.
Gerçi senden beklenmeyecek bir şey değil
bu.
Freyja araya girmeye çalıştığında, Loki
ona da çatar:
Senin bilirim ben Freyja, kapa çeneni
Sen de sütten çıkmış ak kaşık değilsin
hani.
Bu saraydaki Aesir’in ve Elflerin hepsi
Girmiştir senin koynuna.
Loki, verdiği bir sonraki karşılıkta ise,
Freyja’yı erkek kardeşiyle birlikte olmakla suçlar…
Söz gelimi seiðr yapmak yararlı olduğu
kadar, tehlikelidir de; zira yapanlara başkalarına zarar verebilme ya da
ezoterik2 bilgilere ulaşabilme gücü veren bir büyü biçimidir. Odin’in bunu
bildiği ve ona bunu muhtemelen Freyja tarafından öğretilmiş olduğu
söylenmektedir:
Odin, büyük bir kudreti de beraberinde
getiren Söz seiðr yapabilme beceresine sahipmiş; gerçekten de onu bizzat uygulamış. Bu
gücü kullanarak insanların yazgılarını ve gelecekte meydana gelecek olayları
bilebilirdi. İnsanoğlunun başına ölümü, kör talihi ya da hastalıkları musallat
edebilir ya da bir kimsenin gücünü ya da zekasını, bir başkasına aktarabilirdi.
Ama elbette bu gücün de bir bedeli vardı: Büyüyü yapan kişiye, bir erkek için
son derece utanç verici bir şey olduğuna inanılan bir kadınsılık kazandırmaktaydı.
Bu yüzden, nasıl büyü yapılacağı yalnızca kadınlara öğretilirdi.
Bununla birlikte, Vanir tanrılarının, insanoğluna genellikle hayrı
dokunmaktaydı. Dumézil onları ‘sağlık, gençlik, doğurganlık ve mutluluk’ tanrıları
olarak görür. Ayrıca, ikiz tanrılardan söz eder. Sözünü ettiği bu ikizler
muhtemelen Freyr ile Freyja’dır. Niord’un da bir kız kardeşi (karısı) olması
gerekir ve onun izi de biraz güç olsa da İskandinav mitlerinde bulunabilir.
1.yüzyılda yaşamış olan Romalı tarihçi Tacitus, Kuzey Denizi’ne komşu Germen kabileleri
tarafından tapılan bir tanrıçanın varlığından söz etmiş ve kendisinin “Toprak
Ana” olarak yorumladığı bu tanrıçaya (Niord adıyla tamamen kökteş bir sözcük
olan) Nerthus dendiğini bildirmiştir. Bu tanrıça, takipçilerine huzur ve
bereket sağlamaktaydı. Niord, İskandinav kaynaklarda, zenginlik, bereket,
ticaret ve balıkçılık tanrısı olarak geçer. Freyr ise elverişli hava koşullarının
sorumlusudur; dolayısıyla, üretim, huzur ve refah tanrısıdır. İnsanlar, büyük
Uppsala tapınağında bulunan ve Freyr’i tasvir ettiğine inanılan bir erkek
heykeline, kendilerine bereketli bir evlilik nasip etsin diye adaklar adayıp
yalvarırlarmış.
Bu gibi temaların Ortaçağ günlük hayatında çok önemli bir yere sahip
olmasından ötürü, aslında Vanir tanrıları hakkında elimizde pek çok mit olması
gerekir. Ama şaşırtıcı biçimde, bu tanrılar hakkındaki mitlerin pek azı
günümüze dek varlığını koruyabilmiştir. Bunların bazıları da yalnızca dolaylı
olarak değinmelerden ibarettir. Sözgelimi, Freyja çok az bilinen bir tanrı olan
Od ile evliymiş. Od, her yolculuğa çıktığında, tanrıça onun ardından ağlarmış.
Freyja kocasını aramak için yollara düşer ve bu yolculukları sırasında farklı
ve tuhaf takma adlar kullanırmış. Bu yüzden, Freyja’nın maceralarını anlatan
muhtemelen pek çok mit vardır. Freyja, kocası için gözyaşı döktüğünde, dökülen
bu gözyaşları altına dönüşürmüş. Bu yüzden altına gönderme yaparken ‘Freyja’nın
gözyaşı’ ya da ‘Freyja’nın eriyen gözkapağı’ gibi bir dizi eğretileme
geliştirilmiştir.
Kayıtlarda yer alan en ayrıntılı Vanir miti, Freyr’in dişi bir dev olan
Gerd’e duyduğu tutkuyu anlatan bir aşk öyküsüdür. Şehvet ve bereket tanrısına
yaraşır nitelikteki bu öykü ‘Skirnir’in Yolculuğu’ anlamına gelen For Skirnis
şiirinde anlatılır. Odin’in, Hlidskjalf denen ve üzerinden dünyanın her yerini
görebileceği görkemli bir tahtı vardır. Bir gün Freyr bu tahta çıkma cüretini
gösterir ve daha sonra bu küstahlığından ötürü cezalandırılır. Tahta çıktığında
kuzeye doğru bakmış (ve herkes bilir ki kuzeyde devler yaşar) ve orada parlak
kolları olan güzeller güzeli bir kız görmüştür. Görür görmez kıza vurulan
Freyr, kara sevdadan yataklara düşer. Oğlunun halini hiç beğenmeyen Niord,
Freyr’in uşağı olan Skirnir’i bu durumun sebebini araştırması için
görevlendirir. Skirnir, Freyr’e niçin bu kadar kederli olduğunu sorar ve
çocukluk arkadaşı olmaları hatrına, sırrını ona anlatması için yalvarır. Freyr,
dostunun ısrarı karşısında daha fazla dayanamaz ve aşkını itiraf eder.
Skirnir’e o kızı bulup kendisine getirmesi için yalvarır.
Skirnir, yolculuğun
çok çetin geçeceğinin farkındadır. Bu yüzden, Freyr’in muhteşem atını ve en
büyük hazinelerinden biri olan, kendi başına dövüşebilen kılıcını ödünç alır.
Böylece, Skirnir yola koyulur ve sonunda, sürekli uluyan bekçi köpeklerinin
etrafında nöbet tuttuğu, devlerin mekanına varır. Dışarıda oturmakta olan bir
çoban, ona içeriye girmemesini öğütler. Skirnir çobanı dinleyip mekana
girmekten vazgeçtiği sırada çıkagelen Gerd, kuzeyli konukseverliğine yakışır
bir şekilde, onu bir içki alması için içeri davet eder ve ona ziyaret sebebini
sorar. Skinir, olan biteni Gerd’e anlatır ve Freyr’in aşkına karşılık vermesi
için ona Vanir tanrılarının muazzam bir servete sahip olduklarının açık bir kanıtı
olan şu hediyeleri takdim eder: on bir altın elma ve her dokuz gecede bir
kendisini çoğaltan bir yüzük. Fakat Gerd, yeterince altını olduğu gerekçesiyle
bu teklifi reddeder. Skirnir, bunun üzerine, Gerd razı olana dek gitgide
çirkinleşen (ve gizemli hale gelen) tehditler savurur. Gerd sonunda pes eder ve
Freyr’e varacağını söyleyip dokuz gün süre ister. Bunun üzerine, Skirnir eve
döner. Freyr dışarıda neler olup bittiğini duymak için can atmaktadır. Skirnir
ona Gerd’in mesajını ilettiğinde Freyr, her gerçek aşığı kalbinden vurabilecek
olan şu sözleri söyler:
Uzundur bir gece. İki gece ise daha uzun;
Nasıl dayanayım ben üç geceye?
Bir ay bile daha çabuk geçip giderdi önceden,
Böylesi bir evlilik arifesinden.
Kimi karanlık noktaları olmakla birlikte For Skirnis aslında en anlaşılan
İskandinav mitlerinden birini anlatmaktadır. Gerd sözcüğü, Eski İskandinav
dilinde ‘etrafı çevrili arsa, tarla’ anlamına gelen bir cins isim olan gardr
ile bağlantılıdır. Dolayısıyla, Freyr ve Gerd’in birlikteliği, bereket tanrısıyla
ekili toprakların yaptığı kutsal evliliğin bir anlatımı olarak görülebilir.
Sonuçta, For Skirnis şiiri mutlu sonla biter.
Niord ile Freyr, İsveç’in halef-selef kralları olarak tanımlanırlar.
Freyr oldukça sevilen bir kraldı; onun krallığı sırasında hasatlar bereketliydi
ve ülkede İsveçlilerin sebebini krallarından bildikleri uzun süreli bir barış
hali egemendi. Freyr, topladığı vergilerle ve haraçlarla, Uppsala’daki büyük
tapınağı yaptırdı.
Freyr hastalanıp yatağa düştü.
Hastalığı ilerleyince, adamları nasıl bir yol izleyeceklerini uzun uzun
düşündüler. Birkaç kişi dışında kimsenin onun yanına yaklaşmasına izin
vermediler ve bu arada üç penceresi ile tek kapısı olan bir höyük inşa ettiler.
Freyr öldüğünde, naşını gizlice bu höyüğe taşıdılar ve İsveçlilere onun halen
sağ olduğunu söylediler. Onun cesedini üç yıl boyunca orada tuttular. Toplanan
tüm vergi paralarını, altını ilk pencereden, gümüşü ikinci pencereden, bronzu
ise üçüncü pencereden olmak üzere höyüğün içine boşalttılar. Böylece barış ve
bolluk dönemi devam etti… Bütün İsveçliler
Freyr’in çoktan ölmüş olduğunu fark ettiklerinde bile barış ve bereket dönemi
halen sürmekteydi. Freyr’in naşı İsveç’te kaldığı sürece durumun böyle devam
edeceği sonucuna vardılar ve bu yüzden onun cesedini yakmayı reddettiler. Ona
‘dünyevi şeylerin tanrısı’ anlamına gelen veraldargod adını verip barışın ve
bolluğun sürmesi için ona kurbanlar adadılar.
Bu öykü hiç kuşkusuz tanrı Freyr’in maceralarına özgü - zenginlik ve
bereket gibi - birtakım öğelere sahiptir, ama aslında kral olmanın da tanrı
olmak kadar önemli olduğunu vurgulamaktadır. Ne de olsa, köken olarak ‘lord’
anlamına gelen bir cins isim olan Freyr, Eski İngilizcede hem dünyevi hem de
uhrevi kralları nitelemek için kullanılan frea sözcüğüyle bağlantılıdır. Daha
yakın tarihli Ortaçağ öykülerinden anlaşıldığı kadarıyla, ilk İskandinav
kralları, ekinlerden ve sığırlardan bol verim alınabilen barış ve refah dolu
mevsimlerin yaşanmasını sağlayabildikleri ölçüde halklarından saygı görürlerdi.
Kimi efsanelere göre, bu konuda başarısız olan krallar katledilmekteydiler. Bazı
kayıtlara göre, İsveç’in kaçak kralı Olaf da bunlardan biriydi. ‘Ağaç kesen’
lakaplı Olaf, ülkenin batısına kaçmış ve oradaki ağaçları kesip toprakları
ekilebilir hale getirmiştir. Bunun üzerine, Olaf’ın ekilebilir hale getirdiği
toprakların ne denli verimli olduğunu gören başka sürgünler de ona katılmışlardır.
Bir başka kral öyküsü ise halkına uzun süreli barış dönemi yaşatmış
olmasıyla ünlü Frothi hakkındadır. Frothi öldüğünde, hizmetkarları ülkedeki
huzur ortamını koruyabilmek için bu durumu halktan saklamaya karar vermişler.
Kralı mumyalamışlar ve onu sanki başka türlü seyahat etmeye mecali yokmuş gibi
gösterecek şekilde bir tahtırevan üzerinde taşıyarak, uzun bir süre boyunca kırsal
bölgelerde gezdirmişler. Ancak cesedi çürüyüp kokmaya başladığında onu
defnetmeye karar vermişler. Frothi adı ‘verimli, bereketli’ anlamına gelen
frodr sıfatıyla bağlantılıdır. Ülkedeki huzur ortamı bozulmasın diye cesedi
hizmetkarları tarafından ülkesinin topraklarında oradan oraya gezdirilen kralın
öyküsü ile Güzel Saçlı Harald’ın babası olan Norveçli efsanevi kral Kara
Halfdan’ın kaza sonucu ölümünü anlatan öykü arasında ufak tefek benzerlikler de
bulunmaktadır.
Halfdan, Hadeland’daki bir şölenden evine dönmektedir ve izlediği yol
onu donmuş Randsfiord’a çıkarır. Mevsim bahar olduğu için, buz üzerinde seyahat
etmek hiç de güvenli değildir. Randsfiord üzerinden geçerlerken, buzlar aniden
kırılır ve Halfdan ile yanındakiler oracıkta boğulur. Kral ve maiyetinin
cesetleri daha sonra bulunur. Halfdan, özellikle halkına bereketli mevsimler
getirmesiyle ünlenmiş bir kraldır. Ringelerike halkı, onun cenazesini kendi
topraklarına gömmek için alıp götürmek ister. Ama Halfdan’ın egemenliği altındaki
Romerike, Vestfold ve Heidmark gibi diğer yerlerin halkları ise buna, kralın cenazesi
nereye gömülürse mevsimlerin orada bereketli geçeceği gerekçesiyle, karşı çıkarlar.
Herkes kralın cenazesini ister. En sonunda, devlet adamlarına yaraşır bir tavırla
uzlaşmaya varırlar ve kralın cesedini dört parçaya bölüp her bir parçayı bir
bölgeye gömerler. Araştırmacılar Norveç’te Halfdan Höyüğü denen dört farklı yer
olduğunu ileri sürmüştür.
Bu gibi efsanelerin ardında kimi yaygın İskandinav mitleri ya da belki
de Germen mitleri yatmaktadır. Hatta bazı dinsel adetler bile bunlardan türemiş
olabilir. Vanir tanrıları, İskandinav dininin pratiğinde açıkça önemli bir yere
sahiptiler. İskandinav toplumunda tarım ve ticaret alanlarındaki zenginliği sağlayıp
yönetilmekteydiler. Bu yüzden, Vanir tanrılarının genellikle adak tanrıları
olarak anılıyor olmaları şaşırtıcı değildir. Mantığa aykırı görünse de,
böylesine önemli bir tanrılar topluluğu hakkında ancak çok az mitin günümüze
dek varlığını koruyabilmiş olmasının sebebi, belki de bu tanrıların pratikte
sahip oldukları önem olabilir. 12.yüzyıl tarihçilerinden Bremenli Adam,
Uppsala’daki büyük pagan tapınağı ve o tapınakta yapılan ayinler hakkındaki
gözlemlerini derlemiştir. Tapınağın içinde üç büyük tanrının resmi bulunmaktadır.
Adam, bunlardan birini Fricco diye adlandırır ve onun “ölümlülere barış ve sefa
ihsan eden” birisi olduğunu söyler. Ama elbette bu sima aslında Freyr’den
başkası değildir.
Bu sefer yazım biraz daha tarihi bilgi içerikli olduğu için ağır gelmiş
olabilir ama bir kez daha okunursa bence akılda kalıcı şeyler bulabilirsiniz. Hatta güzel bir Wardruna parçası eşliğinde okursanız daha da akılda kalıcı olabilir...
1Heimskringla: Snorri Sturluson (1179 – 1242) tarafından yazılan ve
Norveç krallarının yaşam öykülerini anlatan saga türü destanın adıdır.
2 Ezoterik: İçe yönelik anlam/ileti, asıl olarak belirli kişilerin
içselliği ile sınırlandırılmış felsefi öğretilerdir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder