2 Ağustos 2016 Salı

İskandinav Mitleri #5: Aesir, Vanir ve Bazı Krallar

İskandinav mitlerindeki tanrı ve tanrıçaları tanıtmış olduğum ilk yazımda aslında size sadece Aesir tanrılarını saymış oldum, bunların yanında bir de Vanir adı verilen tanrı topluluğu vardır.

Ass sözcüğü, ‘tanrı’ anlamına gelen Germence bir sözcükten türetilmiştir. Bu sözcüğün Gotik çoğul hali Lantince bir metinde asnis olarak ve ‘yarı tanrı’ anlamına gelen semideos şeklinde tercüme edilmiş haliyle geçmektedir. Vanr ise daha sorunlu bir sözcüktür. Eski İskandinav dillerinde ‘dost’ anlamına gelen vinr ve Latincede ‘aşk tanrıçası’ anlamına gelen Venüs sözcükleriyle ilişkilendirilen yorumlar da dikkat çekicidir.

Karşılaştırmalı diller uzmanı olan dünyaca ünlü Fransız bilgin Georges Dumézil, Aesir ve Vanir arasında yapılan ayrımın köklerinin çok eski tarihlere dayandığını ve Hint – Avrupa kökenli diğer halkların dinlerinde de bu ayrımın bulunduğunu öne sürmüştür. Dumézil’e göre, Vanir, yaşanan bir savaşın ardından daha üst mevkiye gelmiş olan aşağı mevkilere ait tanrılardır. İki tanrılar topluluğu arasında yaşanan bu mücadele Heimskringla1’da komşu halklar arasında yaşanan bir savaş olarak anlatılır:




Odin, Vanir’le savaşmak için bir ordu kurdu. İki taraf da vatanını kahramanca savundu ve sırayla zaferler kazandı. Birbirlerine ağır kayıplar verdirdiler. Birbirlerinin topraklarını yağmaladılar. Ve her iki halk da bitmek tükenmek bilmeyen bu savaştan usandığında, barış yapmak için bir araya geldiler; ateşkes imzalayıp birbirlerine rehineler verdiler. Vanir, en gözde adamları olan Niord ve oğlu Freyr’i rehin verdiler. Buna karşılık Aesir, verilen her türlü devlet işinin altından kalkabileceğini söyleyerek Hœnir denen adamı onlara teslim etti; yanına da yardımcısı niyetine çok akil bir adam olan Mimir’i verdiler. Vanir ise bu davranışa karşılık olarak, ülkelerindeki en zeki adamı onlara verdiler. Bu adamın adı Kvasir idi.

Hœnir, Vanaland’a gittiğinde ona derhal bazı yetkiler verildi. Mimir, ona hangi durumda nasıl konuşması ve ne söylemesi gerektiğini öğretti. Böylece Hœnir, yanında Mimir olmadan katıldığı mahkemelerde ya da toplantılarda, karşısına getirilen bütün zor davalarda hep aynı yanıtı verdi ve “bırakalım başkası karar versin” dedi. Derken Vanir, Aesir’in rehine takası sırasında kendilerini kandırdıklarından şüphelendiler. Mimir’i yakalayıp kellesini kestiler ve Aesir’e geri gönderdiler. Odin, Mimir’in kellesini teslim aldı ve çürümesin diye üzerine baharatlar sürüp, büyü yaptı. Bu işlem, Mimir’in kesik başına konuşabilme ve Odin’e pek çok karanlık sırrı anlatabilme gücü verdi.

Odin, Niord ve Freyr’i kurban törenlerini yönetecek kişiler olarak seçti. Niord’un kızının adı Freyja idi. O da kurban törenlerini yönetenlerdendi ve Aesir’e Vanir arasında yaygın olan seiðr (büyü) yapmayı öğreten de o oldu. Niord, Vanir arasında yaşarken öz kız kardeşi ile birlikte olmuştu. Bu davranış, Vanir arasında meşruydu ama Aesir arasında yakın akrabaların birlikte olmaları kesinlikle yasaktı.

Tanrılar arasında ayyuka çıkmış en büyük rezaletlerden birini görmek istiyorsak, Loki ve hasımları arasında yaşanan atışmanın nasıl utanç verici eylemlere ve davranışlara dönüştüğünü anlatan Lokasenna şiirine başvurmalıyız. Niord, oğlunun herkes tarafından sevilmesi ve tanrılar arasında bir prens olarak görülmesiyle övündüğü sırada, Loki ona şu sözlerle sataşır:


Kes artış şunu Niord, dizginle biraz kendini.
Saklamayamayacağım yaptığın rezilliği,
Övündüğün oğlunu kendi kız kardeşinden peydahladığını.
Gerçi senden beklenmeyecek bir şey değil bu.

Freyja araya girmeye çalıştığında, Loki ona da çatar:

Senin bilirim ben Freyja, kapa çeneni
Sen de sütten çıkmış ak kaşık değilsin hani.
Bu saraydaki Aesir’in ve Elflerin hepsi
Girmiştir senin koynuna.

Loki, verdiği bir sonraki karşılıkta ise, Freyja’yı erkek kardeşiyle birlikte olmakla suçlar…

Söz gelimi seiðr yapmak yararlı olduğu kadar, tehlikelidir de; zira yapanlara başkalarına zarar verebilme ya da ezoterik2 bilgilere ulaşabilme gücü veren bir büyü biçimidir. Odin’in bunu bildiği ve ona bunu muhtemelen Freyja tarafından öğretilmiş olduğu söylenmektedir:

Odin, büyük bir kudreti de beraberinde getiren Söz seiðr yapabilme beceresine sahipmiş; gerçekten de onu bizzat uygulamış. Bu gücü kullanarak insanların yazgılarını ve gelecekte meydana gelecek olayları bilebilirdi. İnsanoğlunun başına ölümü, kör talihi ya da hastalıkları musallat edebilir ya da bir kimsenin gücünü ya da zekasını, bir başkasına aktarabilirdi. Ama elbette bu gücün de bir bedeli vardı: Büyüyü yapan kişiye, bir erkek için son derece utanç verici bir şey olduğuna inanılan bir kadınsılık kazandırmaktaydı. Bu yüzden, nasıl büyü yapılacağı yalnızca kadınlara öğretilirdi.



Bununla birlikte, Vanir tanrılarının, insanoğluna genellikle hayrı dokunmaktaydı. Dumézil onları ‘sağlık, gençlik, doğurganlık ve mutluluk’ tanrıları olarak görür. Ayrıca, ikiz tanrılardan söz eder. Sözünü ettiği bu ikizler muhtemelen Freyr ile Freyja’dır. Niord’un da bir kız kardeşi (karısı) olması gerekir ve onun izi de biraz güç olsa da İskandinav mitlerinde bulunabilir. 1.yüzyılda yaşamış olan Romalı tarihçi Tacitus, Kuzey Denizi’ne komşu Germen kabileleri tarafından tapılan bir tanrıçanın varlığından söz etmiş ve kendisinin “Toprak Ana” olarak yorumladığı bu tanrıçaya (Niord adıyla tamamen kökteş bir sözcük olan) Nerthus dendiğini bildirmiştir. Bu tanrıça, takipçilerine huzur ve bereket sağlamaktaydı. Niord, İskandinav kaynaklarda, zenginlik, bereket, ticaret ve balıkçılık tanrısı olarak geçer. Freyr ise elverişli hava koşullarının sorumlusudur; dolayısıyla, üretim, huzur ve refah tanrısıdır. İnsanlar, büyük Uppsala tapınağında bulunan ve Freyr’i tasvir ettiğine inanılan bir erkek heykeline, kendilerine bereketli bir evlilik nasip etsin diye adaklar adayıp yalvarırlarmış.


Bu gibi temaların Ortaçağ günlük hayatında çok önemli bir yere sahip olmasından ötürü, aslında Vanir tanrıları hakkında elimizde pek çok mit olması gerekir. Ama şaşırtıcı biçimde, bu tanrılar hakkındaki mitlerin pek azı günümüze dek varlığını koruyabilmiştir. Bunların bazıları da yalnızca dolaylı olarak değinmelerden ibarettir. Sözgelimi, Freyja çok az bilinen bir tanrı olan Od ile evliymiş. Od, her yolculuğa çıktığında, tanrıça onun ardından ağlarmış. Freyja kocasını aramak için yollara düşer ve bu yolculukları sırasında farklı ve tuhaf takma adlar kullanırmış. Bu yüzden, Freyja’nın maceralarını anlatan muhtemelen pek çok mit vardır. Freyja, kocası için gözyaşı döktüğünde, dökülen bu gözyaşları altına dönüşürmüş. Bu yüzden altına gönderme yaparken ‘Freyja’nın gözyaşı’ ya da ‘Freyja’nın eriyen gözkapağı’ gibi bir dizi eğretileme geliştirilmiştir.


Kayıtlarda yer alan en ayrıntılı Vanir miti, Freyr’in dişi bir dev olan Gerd’e duyduğu tutkuyu anlatan bir aşk öyküsüdür. Şehvet ve bereket tanrısına yaraşır nitelikteki bu öykü ‘Skirnir’in Yolculuğu’ anlamına gelen For Skirnis şiirinde anlatılır. Odin’in, Hlidskjalf denen ve üzerinden dünyanın her yerini görebileceği görkemli bir tahtı vardır. Bir gün Freyr bu tahta çıkma cüretini gösterir ve daha sonra bu küstahlığından ötürü cezalandırılır. Tahta çıktığında kuzeye doğru bakmış (ve herkes bilir ki kuzeyde devler yaşar) ve orada parlak kolları olan güzeller güzeli bir kız görmüştür. Görür görmez kıza vurulan Freyr, kara sevdadan yataklara düşer. Oğlunun halini hiç beğenmeyen Niord, Freyr’in uşağı olan Skirnir’i bu durumun sebebini araştırması için görevlendirir. Skirnir, Freyr’e niçin bu kadar kederli olduğunu sorar ve çocukluk arkadaşı olmaları hatrına, sırrını ona anlatması için yalvarır. Freyr, dostunun ısrarı karşısında daha fazla dayanamaz ve aşkını itiraf eder. Skirnir’e o kızı bulup kendisine getirmesi için yalvarır. 

Skirnir, yolculuğun çok çetin geçeceğinin farkındadır. Bu yüzden, Freyr’in muhteşem atını ve en büyük hazinelerinden biri olan, kendi başına dövüşebilen kılıcını ödünç alır. Böylece, Skirnir yola koyulur ve sonunda, sürekli uluyan bekçi köpeklerinin etrafında nöbet tuttuğu, devlerin mekanına varır. Dışarıda oturmakta olan bir çoban, ona içeriye girmemesini öğütler. Skirnir çobanı dinleyip mekana girmekten vazgeçtiği sırada çıkagelen Gerd, kuzeyli konukseverliğine yakışır bir şekilde, onu bir içki alması için içeri davet eder ve ona ziyaret sebebini sorar. Skinir, olan biteni Gerd’e anlatır ve Freyr’in aşkına karşılık vermesi için ona Vanir tanrılarının muazzam bir servete sahip olduklarının açık bir kanıtı olan şu hediyeleri takdim eder: on bir altın elma ve her dokuz gecede bir kendisini çoğaltan bir yüzük. Fakat Gerd, yeterince altını olduğu gerekçesiyle bu teklifi reddeder. Skirnir, bunun üzerine, Gerd razı olana dek gitgide çirkinleşen (ve gizemli hale gelen) tehditler savurur. Gerd sonunda pes eder ve Freyr’e varacağını söyleyip dokuz gün süre ister. Bunun üzerine, Skirnir eve döner. Freyr dışarıda neler olup bittiğini duymak için can atmaktadır. Skirnir ona Gerd’in mesajını ilettiğinde Freyr, her gerçek aşığı kalbinden vurabilecek olan şu sözleri söyler:

Uzundur bir gece. İki gece ise daha uzun;
Nasıl dayanayım ben üç geceye?
Bir ay bile daha çabuk geçip giderdi önceden,
Böylesi bir evlilik arifesinden.


Kimi karanlık noktaları olmakla birlikte For Skirnis aslında en anlaşılan İskandinav mitlerinden birini anlatmaktadır. Gerd sözcüğü, Eski İskandinav dilinde ‘etrafı çevrili arsa, tarla’ anlamına gelen bir cins isim olan gardr ile bağlantılıdır. Dolayısıyla, Freyr ve Gerd’in birlikteliği, bereket tanrısıyla ekili toprakların yaptığı kutsal evliliğin bir anlatımı olarak görülebilir. Sonuçta, For Skirnis şiiri mutlu sonla biter.



Niord ile Freyr, İsveç’in halef-selef kralları olarak tanımlanırlar. Freyr oldukça sevilen bir kraldı; onun krallığı sırasında hasatlar bereketliydi ve ülkede İsveçlilerin sebebini krallarından bildikleri uzun süreli bir barış hali egemendi. Freyr, topladığı vergilerle ve haraçlarla, Uppsala’daki büyük tapınağı yaptırdı.

 Freyr hastalanıp yatağa düştü. Hastalığı ilerleyince, adamları nasıl bir yol izleyeceklerini uzun uzun düşündüler. Birkaç kişi dışında kimsenin onun yanına yaklaşmasına izin vermediler ve bu arada üç penceresi ile tek kapısı olan bir höyük inşa ettiler. Freyr öldüğünde, naşını gizlice bu höyüğe taşıdılar ve İsveçlilere onun halen sağ olduğunu söylediler. Onun cesedini üç yıl boyunca orada tuttular. Toplanan tüm vergi paralarını, altını ilk pencereden, gümüşü ikinci pencereden, bronzu ise üçüncü pencereden olmak üzere höyüğün içine boşalttılar. Böylece barış ve bolluk dönemi devam etti…  Bütün İsveçliler Freyr’in çoktan ölmüş olduğunu fark ettiklerinde bile barış ve bereket dönemi halen sürmekteydi. Freyr’in naşı İsveç’te kaldığı sürece durumun böyle devam edeceği sonucuna vardılar ve bu yüzden onun cesedini yakmayı reddettiler. Ona ‘dünyevi şeylerin tanrısı’ anlamına gelen veraldargod adını verip barışın ve bolluğun sürmesi için ona kurbanlar adadılar.

Bu öykü hiç kuşkusuz tanrı Freyr’in maceralarına özgü - zenginlik ve bereket gibi - birtakım öğelere sahiptir, ama aslında kral olmanın da tanrı olmak kadar önemli olduğunu vurgulamaktadır. Ne de olsa, köken olarak ‘lord’ anlamına gelen bir cins isim olan Freyr, Eski İngilizcede hem dünyevi hem de uhrevi kralları nitelemek için kullanılan frea sözcüğüyle bağlantılıdır. Daha yakın tarihli Ortaçağ öykülerinden anlaşıldığı kadarıyla, ilk İskandinav kralları, ekinlerden ve sığırlardan bol verim alınabilen barış ve refah dolu mevsimlerin yaşanmasını sağlayabildikleri ölçüde halklarından saygı görürlerdi. Kimi efsanelere göre, bu konuda başarısız olan krallar katledilmekteydiler. Bazı kayıtlara göre, İsveç’in kaçak kralı Olaf da bunlardan biriydi. ‘Ağaç kesen’ lakaplı Olaf, ülkenin batısına kaçmış ve oradaki ağaçları kesip toprakları ekilebilir hale getirmiştir. Bunun üzerine, Olaf’ın ekilebilir hale getirdiği toprakların ne denli verimli olduğunu gören başka sürgünler de ona katılmışlardır.


Bir başka kral öyküsü ise halkına uzun süreli barış dönemi yaşatmış olmasıyla ünlü Frothi hakkındadır. Frothi öldüğünde, hizmetkarları ülkedeki huzur ortamını koruyabilmek için bu durumu halktan saklamaya karar vermişler. Kralı mumyalamışlar ve onu sanki başka türlü seyahat etmeye mecali yokmuş gibi gösterecek şekilde bir tahtırevan üzerinde taşıyarak, uzun bir süre boyunca kırsal bölgelerde gezdirmişler. Ancak cesedi çürüyüp kokmaya başladığında onu defnetmeye karar vermişler. Frothi adı ‘verimli, bereketli’ anlamına gelen frodr sıfatıyla bağlantılıdır. Ülkedeki huzur ortamı bozulmasın diye cesedi hizmetkarları tarafından ülkesinin topraklarında oradan oraya gezdirilen kralın öyküsü ile Güzel Saçlı Harald’ın babası olan Norveçli efsanevi kral Kara Halfdan’ın kaza sonucu ölümünü anlatan öykü arasında ufak tefek benzerlikler de bulunmaktadır.

Halfdan, Hadeland’daki bir şölenden evine dönmektedir ve izlediği yol onu donmuş Randsfiord’a çıkarır. Mevsim bahar olduğu için, buz üzerinde seyahat etmek hiç de güvenli değildir. Randsfiord üzerinden geçerlerken, buzlar aniden kırılır ve Halfdan ile yanındakiler oracıkta boğulur. Kral ve maiyetinin cesetleri daha sonra bulunur. Halfdan, özellikle halkına bereketli mevsimler getirmesiyle ünlenmiş bir kraldır. Ringelerike halkı, onun cenazesini kendi topraklarına gömmek için alıp götürmek ister. Ama Halfdan’ın egemenliği altındaki Romerike, Vestfold ve Heidmark gibi diğer yerlerin halkları ise buna, kralın cenazesi nereye gömülürse mevsimlerin orada bereketli geçeceği gerekçesiyle, karşı çıkarlar. Herkes kralın cenazesini ister. En sonunda, devlet adamlarına yaraşır bir tavırla uzlaşmaya varırlar ve kralın cesedini dört parçaya bölüp her bir parçayı bir bölgeye gömerler. Araştırmacılar Norveç’te Halfdan Höyüğü denen dört farklı yer olduğunu ileri sürmüştür.


Bu gibi efsanelerin ardında kimi yaygın İskandinav mitleri ya da belki de Germen mitleri yatmaktadır. Hatta bazı dinsel adetler bile bunlardan türemiş olabilir. Vanir tanrıları, İskandinav dininin pratiğinde açıkça önemli bir yere sahiptiler. İskandinav toplumunda tarım ve ticaret alanlarındaki zenginliği sağlayıp yönetilmekteydiler. Bu yüzden, Vanir tanrılarının genellikle adak tanrıları olarak anılıyor olmaları şaşırtıcı değildir. Mantığa aykırı görünse de, böylesine önemli bir tanrılar topluluğu hakkında ancak çok az mitin günümüze dek varlığını koruyabilmiş olmasının sebebi, belki de bu tanrıların pratikte sahip oldukları önem olabilir. 12.yüzyıl tarihçilerinden Bremenli Adam, Uppsala’daki büyük pagan tapınağı ve o tapınakta yapılan ayinler hakkındaki gözlemlerini derlemiştir. Tapınağın içinde üç büyük tanrının resmi bulunmaktadır. Adam, bunlardan birini Fricco diye adlandırır ve onun “ölümlülere barış ve sefa ihsan eden” birisi olduğunu söyler. Ama elbette bu sima aslında Freyr’den başkası değildir.

 Bu sefer yazım biraz daha tarihi bilgi içerikli olduğu için ağır gelmiş olabilir ama bir kez daha okunursa bence akılda kalıcı şeyler bulabilirsiniz. Hatta güzel bir Wardruna parçası eşliğinde okursanız daha da akılda kalıcı olabilir... 



1Heimskringla: Snorri Sturluson (1179 – 1242) tarafından yazılan ve Norveç krallarının yaşam öykülerini anlatan saga türü destanın adıdır.
2 Ezoterik: İçe yönelik anlam/ileti, asıl olarak belirli kişilerin içselliği ile sınırlandırılmış felsefi öğretilerdir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder